ŞAKİRD

ŞAKİRD

Barış Müstecaplıoğlu?nu fantastik romanları ile biliyoruz. İyi bir yazar olduğu söyleniyor. Ben fantastikten anlamadığım ve pek okumadığım için bu konuda bir yorumda bulunamayacağım. Beğenenler boşuna beğenmemiştir. Müstecaplıoğlu?nun yeni romanı Şakird, Fetullah Hoca cemaatine içeriden bir bakış olarak sunuldu. Yazar, üniversite yıllarında, Boğaziçi Üniversite?sinde okurken bu cemaate katılmış. Faaliyetlerde bulunmuş. Kitabın tanıtım metninde; ?Cemaat şirketlerinin isimleri, ciroları, okullarındaki öğrenci sayısı, Hocaefendi olarak anılan liderlerinin görüşleri: Ülkenin en güçlü İslami cemaati hakkında bugüne kadar çok şey yazıldı, söylendi. Ne var ki bu yapıyı oluşturan insanların yaşamları, oradan yolu geçenlerin duyguları, düşünceleri hep bir sır olarak kaldı. Üniversite yıllarında Hizmet'i yakından tanıma fırsatı bulan yazar, anılarından hareketle kaleme aldığı bu romanda cemaatten insan manzaralarını paylaşıyor okurlarıyla. Hizmet'e katılmanın ve kopmanın nedenlerini irdelerken hem cemaate hem cemaatin dışındaki dünyaya seslenerek, birbirlerine ve hayata farklı bir pencereden bakmayı öneriyor? deniyor. Şakird bu sunumla ve tabii Fetullah Hoca ile ilgili bir kitap olduğu için de basında ilgi gördü. Hakkında yazılar, röportajlar çıktı, ayrıntılarına inildi, o yanı bol bol anlatıldı. Bir anlamda eserin sırrı kaybolmuş oldu. Bir anlamda da bize romanı okurken bir ön şart getirilmiş oldu. Fetullah Hoca cemaatiyle ilgili olduğu için okumamız gerektiği söylendi. Bir kere bir edebiyat eserinin bu denli koşullanmayla okunamayacağına inanıyorum. Edebiyat amaç değil araç oluyorsa pek nitelikli olamıyor benim kanımca. Şakird?de de aynı sakınca var. ?Bakalım Fetullah Hocacıları nasıl anlatmış?? merakıyla okuyorsunuz. O zaman da kitabın edebi boyutu, romanlığı güme gidiyor. Keşke diyorum, roman yazacağım diye değil de anılarını yazmak için bu işe soyunsaydı yazar.
Röportajlarında bol bol bu konudan söz ettiğine romanın diğer yanlarını anlatmadığına göre bu yazarın bir tercihidir diye düşünüyorum. O açıdan bakınca da kitabın belge değeri daha çok öne çıkıyor, orasını deşmemiz gerekiyor. Fetullah hocacıları nasıl anlatmış, sorusunun cevabını arıyorum ve olumlu cevap veremiyorum. Yazar, bilinenin ötesinde pek bir şey anlatmıyor. Basında yazılanlardan daha farklı, daha ayrıntılı bir şey yok. Bu bilgiye ulaşmak için röportajları okumak yeterli oluyor.
Oysa roman iki eksende gelişiyor. Biri bugünde, diğeri geçmişte. Ve iki kahramanın, Murat ve Yusufçuk?un bakış açılarından. Murat?ın Ankara yolculuğu boyunca yaşadıkları ile, geçmişi anması bir arada harmanlanıyor. Yusufçuk ise ?orada bulunmaktan rahatsız? bir cemaat mensubu olarak yaşadıklarını iletiyor. Ama değişik, enteresan bir şey yok. Her örgütlenmede yaşanan sıkıntılar? Bireysel rahatsızlıklar? Onun ötesinde ifşa edilen bir sır da yok. Romanın cemaatle ilgili bölümlerini bir kenara koyarsak Müstecaplıoğlu?nun romancılığı açısından da pek olumlu bir sonuç çıkmıyor. Anlatımda parlak bir şey yok, olaylar herhangi birinin başına gelecek sıradanlıkta ve final de o kadar sayfa okuduğunuza değmiyor. Belki, bireysel olarak inanç, inanma gereksinimi, bu tür örgütlenmelerde bu arzunun niçin tam anlamıyla karşılanamadı gibi boyutlara yönelinseydi, roman kahramanlarının manevi anlamda niçin böyle bir arayışa girdikleri ve gerekli cevabı bulamadıkları yeterince sorgunalnsaydı o zaman roman kahramanlarından Ahmet?in finaldeki seçimini de anlardık. Ama o zaman ortaya çıkan başka bir roman olurdu.
(Şakird, Barış Müstecaplıoğlu, Metis)

Yorumlar