Haydar Ergülen'in "Kalem Tecrübesi"

"Herhangi bir konuda yeni ve kişisel görüşlerle bezenmiş bir anlatım içinde sunulan düzyazı türü" diye tanımlıyor Türk Dil Kurumu Sözlüğü (7. Baskı, 1983) denemeyi. Eskilerse bu türe "kalem tecrübesi" derlermiş. Denemede önemli olanın da "teklifsiz, içtenlikli bir dil"le anlatım olduğu düşünülüyor. "İçtenlik" önemli bir kıstas. Bir de "düşünce yaratmak, kuşku doğurmak". Deneme yazarı "verili bilgileri olduğu gibi kabullenmeyip, çok yanlılıkla işlediği konunun gerçeğini arar; bilgileri yoklar, karşılaştırmalar yapar, alıntılara dayanır, okuyucusuyla gizli bir konuşma içinde asıl gerçeğe doğru yaklaşmaya çalışır; fakat bir şeyi ispatlamaya uğraşmaz" diyor Rauf Mutluay (100 Soruda Edebiyat Bilgileri, 1979). Doğal olarak denemenin bir de konu ve sınır tanımazlığı var. Bilimsel olma gereği duymadan hemen her konuda yazılabiliyor. Felsefecilerin en sevdiği edebiyat türü aynı zamanda. Felsefeyle, felsefenin söylemek istedikleri ile bir yakınlığı var bu türün. Kolaylık sağlıyor.

Montaigne'nin adını koyduğu bu türde edebiyatımızda bir çok seçkin ürün, bir çok unutulmaz eser var. Ama üllkemizde bugünlerde pek iltifat edilen bir tür değil nedense. Sanıyorum deneme okumayan okurlar açısından bir damak tadı kaybı söz konusu. Okurun ilgi göstermediği bir türde yayıncı da kitap yayınlamak istemiyor. Arz talep ilişkisi burada da gündemde. Deneme kitapları kolay yayıncı bulamıyor. "Kolay" bir yana çoğunlukla yayıncı bulamıyorlar.

Haydar Ergülen'in "Düzyazı: 100 Yazı"sını (Merkez Kitaplar) görünce aklımdan tüm bu düşünceler bir anda geçiverdi. Denemenin tanımından yayınına doğru bir bilinç akışı… Haydar Ergülen, "Düzyazı: 100 Yazı"yı oluşturan denemeleri 1994 - 96 yılları arasında Express dergisinde yayınladı. Kendisi bir heves olarak başladım dese de aslında bir projeydi. Hem de uzun soluklu bir proje. Adı üstünde 100 yazılık bir plan yapmıştı Haydar Ergülen. Birarada olmasını kolayca akıl edemeyeceğimiz kavramları, nesneleri, imgeleri, sözcükleri eşleştirip onlardan yola çıkarak yüz deneme yazmaya karar vermiş ve bunu da az bulunur bir örnekle başarıyla tamamlamıştı. Sonuçta bu denemeler bir kitapta toplanacak adı da içeriğini açıkça belirtecekti; "Düzyazı: 100 Yazı".

Ama bu kitaplaşma aşaması kolay olmadı. On yıl sürdü. Çeşitli yayınevlerinin editörleri dosyayı gördü, okudu, beğendi, yayın programına aldı ama hep bir aksilik çıktı, kitabın yayınlanması ertelendi ve zaman içinde ya yayınevi tarafından yayın programından çıkartıldı ya da daha fazla beklemeye tahammülü kalmayan yazarı tarafından dosya daha önce yayınlayacağını umduğu bir başka yayınevine vermek üzere geri alındı. Yayınevleri açısından sorun sanıyorum kitabın kalınlığıydı. Denemenin çok okuru olmadığına inanıyorlardı ve hele deneme kitabı kalınsa okurun daha da azalacağını… Dosyanın kitaplaşmış halinin 548 sayfa olduğunu görünce onlara bir nebze hak vermemek elde değil.

Bu ömür törpüsü yayın sürecini Haydar Ergülen bir denemesine konu eder umarım. Doğrusu ben bir süre sonra hayatın akışı içinde unutuvermiştim bu kitap dosyasını ve Haydar Ergülen'e sormaz olmuştum. Oysa Express'te tek tek okuduğumda sevdiğim bu denemelerin kitaplaşmış halini de merak ediyordum. Çünkü türü ne olursa olsun edebiyat eserlerinin dergilerdeki halleri ile kitaplaşmış hallerinin birbirinden farklı olduğuna inanıyorum. İçinde yer aldıkları nesneler onları da bir oranda etkiliyor, belirliyor sanıyorum. Kitap her zaman farklı ve daha bütünlüklü bir izlenim bırakıyor bende. Onda yer alan ürünlerin de bütünlük taşıması ya da en azından belirli bir yapısı, planı olması gerektiğini düşünüyorum.

Şairler düzyazıda her zaman başarılı olamazlar. Genellikle şiirin büyüsü ile yazarlar şiirsellik çoğalınca da işin tadını kaçırır. Haydar Ergülen nadir örneklerden. Usta işi denemeler yazmış, yazıyor. Şiire kapılmıyor, denemede bir kalem tecrübesi olduğunu gösteriyor. "Düzyazı: 100 Yazı", bütünlüklü bir kitap. Söylediğim gibi eşleştirmelerle yola çıkıp onlardan hayata açılıyor ve yazarla birlikte o yolu izlerken daldan dala konuyor, çıktığınız yerden bambaşka noktalara ulaşıyorsunuz.

"Meram ile Ekspres", "Heves ile Bir", "Utanç ile Mahcubiyet", "Siyah ile İntizam", "Anne ile Metropol"…. denemelerin başlıkları böyle gidiyor. Haydar Ergülen, tam da deneme tanıma uygun bir şekilde bizlerle sohbet eder gibi yazıyor. Görmüş geçirmiş ve de bilgi deryası bir dostunuz sanki sohbet ediyor sizinle. Dinlemeye doyamıyorsunuz. Yaşadıklarını, gördüklerini bizlerle edebiyattan özellikle şiirden örneklerle, onların getirdiği çağrışımları çoğaltarak anlatıyor. Yargılara varıyor ve çoğunlukla “eskiden böyle değildi, günümüzde her şey bozuldu” demeye getiriyor ya da okur olarak bizi böyle düşündürüyor. Hem edebiyat tadı alıyorsunuz hem de bir şeyler öğreniyorsunuz farkına varmadan. Üstelik meraklandırıyor, sözünü ettiği şiirleri, hikayeleri, kitapları (yeniden) okuma arzusu uyandırıyor.

Alıntılar, göndermeler, anıştırmalar… Haydar Ergülen'in denemelerini okurken ister istemez "Deneme, acaba postmodernizme tipik bir örnek mi?" diye düşünmeden edemedim. Bir türlü üzerinde anlaşamadığımız "postmodernizm" tanımını yaparken örnek bir edebiyat türü olarak gösterilebilir mi?

Kitapla derginin yarattığı farklı etkilerden söz etmiştim, "Düzyazı: 100 Yazı"yı okurken deneme kitapları açısından bir fark daha olduğunu anladım. Ne kadar beğenirseniz beğenin arka arkaya iki-üç taneden fazla deneme okumak mümkün değil. Belki de haftada ya da ayda bir, dergide bir deneme okumak daha hoş. Benim gibi aldığı her kitabı bir oturuşta bitirmeden rahat edemeyenler için deneme kitapları pek uygun değil. Ama başucu kitabı yapıp yatmadan önce bir deneme okumayı tercih edecekler için birebir. Haydar Ergülen'in denemeleri de öyle. Bu sıcak yaz günlerinde durup durup okumak isteyenler için iyi bir tatil arkadaşı. Düzyazıdan şiire, şiirden düzyazıya uzanmak için… Edebiyatın damak tadını yeniden kazanmak ve şiirle barışmak için iyi bir fırsat.

Yorumlar