ÇİĞDEM KÜLAHI

"Orada oturmuş her şeyi tersine çevirebilir miyim diye düşünüyordum. Bu mümkün müydü? Altımda çırpınan suya baktım. Dipteki midyelere, sağa sola kıvrılan yosunların arasında gizlenen küçük balıklara baktım. Çok çaresizdim aslında. Yine de ayıpladım kendimi. İzmir çok büyük geldi bana. Sokaklarında kaybolurum diye düşündüm. Dizlerim yandı. Eğilip denize dokunayım dedim. Durdum. Bu şehir parmaklarının ucunda sigara tutan bu sarı duman izi çok korkuttu beni."

Orhan Duru'nun Kazı'sını okurken geçenlerde bitirdiğim Çiğdem Külahı'nı (Kanat) hatırladım. Çiğdem Külahı'nın yazarı Ahmet Büke. Dergilerde hikayeleri yayınlanmış. 2004'de de ilk hikaye kitabı İzmir Postası'nın Adamları (Kanat) yayınlanmış. Ama ben ilk kez bu kitapla, Çiğdem Külahı ile tanımış oldum kendisini. Ahmet Büke, İzmirli bir yazar. İzmir'den hikayeler anlatıyor.

İki üç sayfalık kısa hikayeler bunlar. Sanki birer an parçası. Anı gibi. Çocukluk ve gençlik çağlarından. Bir girizgah yapmadan başlıyor hikaye anlatmaya Ahmet Büke. Sözün başı yok. Klasik hikaye tanımındaki giriş, gelişme, sonuca yüz vermiyor. Daha çok gelişme bölümünde kalıyor.

Kitabın arka kapağında Ahmet Büke'nin hikayeleri için "sert ses tonuyla dikkat çekmişti" deniliyor. Aksine bana sesi usul, hatta sakin geldi. Bir sertlik varsa olabildiğince yansıtmaya çalıştığı hayattan geliyordur. Kenarda, kıyıda kalmış, itilmiş insanların, bizlerin, sıradan, önemsiz sayılabilecek hikayelerindeki sertlik bu. Şiddet kabuğun altında, derinde bir yerde gizli. Görerek, bakarak, okuyarak kolayca kavranamayacak bir durum. Ahmet Büke'nin yarattığı o zaman parçasını imgeleminizde geliştirdiğinizde böyle bir sertliğe varmanız söz konusu olabilir.

Gerçekçi bir anlatımı var Ahmet Büke'nin. Hayata bu gerçekçilikle baktığında her şeyin biraz acımtrak olması kaçınılmaz. Birinci tekil kişi ağzından anlatıyor. O da Orhan Duru gibi kısa cümleleri tercih ediyor. Yalın bir anlatımı var. Rahat okunuyor.

Yorumlar