FETHİ NACİ 80 YAŞINDA


Fethi Naci, 3 Nisan 1927'de Giresun'da doğmuş. İlk yazısını çok sevdiği babaannesinin ölümü üzerine kaleme almış ve yazı 1943'de Erzurum gazetesinde yayınlanmış. Lisedeyken şiirler ve öyküler yayınlamış. İktisat Fakültesi'nde öğrenciyken de Yeşilgiresun gazetesinde eleştirileri, ekonomik toplumsal yazıları yayınlanmış. Hatta üç ay boyunca gazetenin başyazılarını yazmış. İlk edebi eleştiri yazısı Behçet Necatigil'in ilk kitabı Kapalı Çarşı üzerine ve 1945-46 kışında Aksu dergisinde yayınlanmış, yani altmış bir yıl olmuş eleştiriye başlayalı.

İlk zamanlar çeşitli takma adlar kullanmış. 1953'te babasının adı Fethi'yi kendi adına ekleyerek Fethi Naci adıyla yazmaya başlamış. 50'li yıllarda Pazar Postası ve Dost dergilerinde sürekli yazmış. 1962'den 1968'e kadar siyasi çalışmalara ağırlık vermiş, edebiyattan kopmuş. Türkiye İşçi Partisi'nde görev almış. Siyasi yazılar yazmış. 1968'de kendi deyimiyle "edebiyata kesin dönüş yapmış". Onlarca eleştiri kitabına, binlerce yazıya imza atmış. Her zaman aktif, takipçi olmuş.

Eleştiriye başladığı ilk yıllarda Marsçı estetikten etkilenmiş, o bakış açısı ile edebiyat eserlerini eleştirmiş. Plehanov'un maddeci eleştiri anlayışını, "Maddeci eleştirinin işi bir eserin estetik özünü sosyolojik dile çevirmektir," sözünü rehber edinmiş. Ekonomi öğrenimi gördüğü, ekonomik-toplumsal bilimlere ilgisi olduğu ve bu konuda da epey okuduğu için maddeci eleştiri anlayışı ile rahatlıkla yazabildiğini söylüyor. Ama ilk kitabı "İnsan Tükenmez"i (1956) yayınladığında yaklaşımının bazı yanlış yanları olduğunu fark etmiş. "İnsan Tükenmez'e baktığım zaman bir takım yeteneksiz şairleri ve yazarları yalnızca solcu oldukları için, hapishanelere girip çıktıkları için 'tutmuş' olduğumu görüyorum. İyimserlik - kötümserlik hakkındaki düşüncelerimin çoğunun Türkiye gerçekleriyle uyuşmadığını görüyorum. Olumlu tip sorununun kökünde yatan parti çizgisine uyma zorunluluğunun sanatçıyı yaratma özgürlüğünden nasıl uzaklaştırdığını göremediğimi görüyorum" diye anlatıyor Semih Gümüş'e (Fethi Naci'ye Armağan, Oğlak yay. 1997). "Bir Otokritik Denemesi" başlıklı yazısı ile özeleştiri yapmış. "Edebiyata daha bir edebiyatça yaklaşmak, birtakım beylik lafların uzağında kalmak, daha nesnel değerlendirmeye çalışmak, iyi Türkçe yazmak önemli ol"muş. Herhangi bir formasyona, koşullanmaya girmeden edebiyata özgürce bakmayı arzulamış. Yazmaya önem verdiği kadar okumaya, kuramsal temelini güçlendirmeye, farklı görüşleri anlamaya da önem vermiş. Edebiyat eleştirisinin yeni kuramlarını izlemiş. Roman Jakobson'u, Bahtin'i, Todorov'u, Roland Bartehs'ı ders çalışır gibi okumuş. Lukacs'ın Fethi Naci’nin eleştiri anlayışının oluşumunda büyük payı olmuş. Türk yazarlarından Ataç'ın Türkçe anlayışından, Tanpınar'ın özgün düşüncelerinden yararlandığını belirtiyor.

Edebi kaygıları, ölçütleri ne denli öne alsa da toplumcu bakış açısından uzaklaşmamış. Cenk Koyuncu'ya şöyle diyor; "romanın da, romancının da işlevinin muhalefet olması gerekir. Bir gerçekliğe bağlı kalınması, gerçekliğin gösterilmesi gerektiğini söylüyorum. İkincisi edebiyatın işinin salt estetik işlevden ibaret olmadığını, bir de toplumsal ahlak yönü olduğunu söylüyorum. Ben ancak bunları söyleyebilirim, yoksa şöyle roman olur, böyle roman olur demek yanlıştır. Bizim hiç aklımıza gelmeyen bir yoldan da roman yazılabilir, o roman çok da iyi olabilir." (Cumhuriyet Kitap, 7 Temmuz 1994).

Fethi Naci, Nurullah Ataç'tan sonra Türk Edebiyatında en çok sözü edilen, tartışılan ve tabii önemsenen eleştirmendir. Bu sıfatı kazanmasında kuşkusuz, işini ciddiye alması, çalışkanlığı gibi niteliklerinin yanında açık sözlülüğü, dostluğa arkadaşlığa bakmadan bir eser üzerinde düşüncesini söylemesi etkili olmuştur. "Türkiye'de ne kadar futbol varsa o kadar roman var" cümlesinin önüne arkasına bakılmadan ne kadar çok tartışıldığını hatırlayın. Yine bir zamanlar yere göğe koyulamayan 40 Kuşağı şairleri hakkında "40 Kuşağı Şairleri gölgede kalmışlardır, çünkü yeteneksiz şairlerdi (…) Siyasal ve toplumsal bir savaşa katılmakla, bu savaş uğruna hapislere girmekle, sürgünlere gitmekle övünmek, hiçbir devrimciye yakışmayacak çirkin bir davranıştır" diyebiliyordu. Böyle çok örnek vardır.

Esas tartışma yaratan, Fethi Naci'nin bir romanını beğendiği bir yazarın diğer romanına kötü diyebilmesi. Bu yazarları da, okurları da şaşırtan bir tavırdır. Fethi Naci için bir yazarın yazarlık serüveni yoktur, o tek tek eserlere bakar. Bir kitabındaki başarısını diğerinde sürdüremeyen yazarı acımadan eleştirir, hatta silip atar. Bu konuda Semih Gümüş'e şöyle diyor; "Benim için 'yazar' değil, 'eser' vardır. Bir yazar, bir eserini beğendiğim zaman bütün eserlerini de beğeneceğimi sanıyor. Keşke öyle olsa! O zaman kimse bana darılmaz. Ama bunun böyle olması için, o yazarın beğendiğim eserinden sonra yayımladığı eserlerin de en azından beğendiğim eser düzeyinde olması gerekir; o düzeyin altında ise niçin beğeneyim o eseri." Üstelik bu konuda öylesine radikal ki, kötü yazdığını düşündüğü bir yazar eğer bu düzeyde bir eser daha verirse onu tamamen gözden çıkartıyor, bir daha okumuyor.

Yanılmaktan, yanıldığını söylemekten korkmaz. Ona göre fikirler değişebilir. İlk okuduğunda çok önemsediği sonradan vazgeçtiği yazarlar arasında bir çok önemli yazarımız var. Bunların da isimlerini açıkça veriyor; Vedat Türkali, Mehmet Eroğlu, Selim İleri, Erhan Bener, Ayla Kutlu… İlk okumada beğendiği yeniden okuyunca beğenmediği romanları da söylüyor. Örneğin Yakup Kadri'nin Ankara'sı böyle bir roman onun için.

Fethi Naci'nin eleştiri anlayışının bir yanında "toplumcu"luk varsa, diğer yanında da "sanat" var. Yazarın siyasi ya da toplumsal niyetine değil de eserin içeriğine, bu içeriğin edebi ve toplumsal açıdan neler verdiğine bakıyor. Yazar çağının tanığı olabilmiş midir? Toplumsal gerçekliği metne nasıl taşınmıştır? Gerçekliği edebi bir esere dönüştürebilmiş midir?

"Romanın kurgu ve yapı olduğunu" sık sık vurguluyor Fethi Naci. Lukacs gibi "Romanın kendi gerçekliği"ni önemsiyor. Roman kişisinin tipikliğine bakıyor. "Roman bireydir" diyor ve roman içinde bireyin nasıl varolduğunu araştırıyor. Eleştirdiği eserde "kişilerin roman sanatının gereklerine uygun biçimde yaşayıp yaşamadığına" bakıyor. Roman kahramanlarının "ete kemiğe bürün"mesi onun için çok önemli. Kahramanlar yazarların kendi görüşlerini aktardıkları, ekonomik ve toplumsal sorunları açıklamak için araç olarak kullandıkları "borazanlar" olmamalı. Yazarın bireyi çıkış noktası olarak alması, bireyden toplumsal olana ulaşması gerektiğini söylüyor. Bütünlüğe, tutarlılığa, inandırıcılığa çok önem veriyor. Yıldız Ecevit'in belirttiği gibi "Bu gerçekliğin nasıl kurulduğunun izini sürü"yor. Romanlarını gereksiz ayrıntılarla dolduran romancıları da, 'ayrıntının işlevselliğini' görmeyen yazarı da eleştiriyor. Ayrıntılarda yapılan hataları özellikle belirtiyor. Romanların kendi içinde tutarlılığına önem veriyor. Örneğin roman kahramanının bir yerde yaşı 40 daha sonra 35'se onun için üzerinde durulacak, eleştirilecek önemli bir hatadır. Dil kullanımına da çok dikkat ediyor ve eleştirilerinde ağırlıkla Türkçenin iyi kullanılıp kullanılmadığına yer veriyor. Zaman zaman bir düzeltmen titizliği ile değerlendiriyor romanları. Türkçeye saygı istiyor. Ve en önemlisi her sanat eseri gibi romanların da yeni okumalara açık olmasını istiyor.

Eleştirinin ömrü bir gazetenin, bir derginin ömrüyle sınırlıdır çoğu zaman. Bir kaç gün konuşulur, tartışılır, çok çok üzerine yazılan yazılarla bir süre daha etkisi sürer ama sonra unutulur gider. Kalıcı değildir. O nedenle eleştirilerden çok eleştirmenleri hatırlarız. Fethi Naci 60'lı yıllardan başlayarak eleştirmen tavrını net olarak koymuş yazarlardan biri, hatta birincisidir. Artık yazmasa da sık sık onu anıyor, bugün yazılan romanları konuşurken Fethi Naci gibi eleştirmenlerin olmadığından yakınıyorsak bu onun nitelikli eleştirmenliğindendir. Onun gibi "Sözünü sakınmayan, iyiyse iyi; kötüyse kötü diyen bir eleştirmen"e her zaman ihtiyaç var.

Fethi Naci'nin eleştirmenliği "Türkiye'de Roman ve Toplumsal Değişme", "Yüzyılın 100 Romanı", Sait Faik, Reşat Nuri, Yaşar Kemal üzerine yazdığı kitaplarla kalıcılaştı. Fethi Naci, Türk romanının evrimini hemen hiçbir romanı es geçmeden başlangıcından bugüne dek yakından takip etti, yazıya geçirdi. 20. Yüzyıl Türk romanını anlamak için kitapları temel başvuru kaynaklarıdır. Tüm edebiyatseverlerin bu kitapları edinmelerini öneriyorum. Fethi Naci'ye de sağlıklı ve uzun bir ömür diliyorum.

Yorumlar