BİZ KİMDEN KAÇIYORDUK ANNE?

Perihan Mağden yazılarında sık sık "sosyopat"lardan söz eder. Engin Gençtan'a bakarsak, bazı psikiyatristler bu hastaları "kriminal" olarak niteleyip psikiyatrinin kapsamı dışında bırakılmasını bile önermişler. "Tedavi ortamında bile yalan söyledikleri, hırsızlık yaptıkları, tehdit ettikleri ve sorumsuz davranışlarda bulundukları için" psikiyatristler izlemek istemiyormuş bu hastaları. Sosyopat, davranışlarının "görünen yüzü altında psikoz olduğunu düşündürecek kadar toplum beklentilerine ve gerçekliğe uymayan bir kargaşayı yansıtan kişi" olarak tanımlanıyormuş. İnsanlarla ilişki kurar görünüyorlar ama aslında son derece yüzeysel olan bu ilişkilerde sorumsuz davranıyorlar. Diğer insanların duygularına ya da durumlarına duyarsız kalıyorlar. İnsan olmanın temen niteliklerinden yoksunlar, yaptıklarından ve yaşattıklarından ders almıyorlar. Sorumsuzlukları ve çevreyi istismar eden davranışları ile ailelerini ve arkadaşlarını zor durumda bırakıyorlar. (Psikodinamik Psikiyatri ve Normaldışı Davranışlar, Metis yay).

Sosyopatların nedensiz şiddet uygulamaları, insanlara zalimce davranmaları, başkalarının mallarına kasıtlı olarak zarar vermeleri gibi nitelikleri Perihan Mağden'in yeni romanı "Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?"nin (Can yay) baş kahramanlarından annede de gözlemlediğimiz nitelikler. Ama annenin sosyopatlığının en belirgin özelliği "belirli bir adresi olmayan ve bir yerden diğerine hiçbir yerde tutunamadan dolaşabilen" bir kişi olması. Kızıyla beraber bir otelden diğerine, şehir ya da ülke ayrımı gözetmeden bir amacı olmadan gidiyor, daha doğrusu kaçıyor. Kaçma gerekçesi, "av köpekleri gibi peşlerinde olanlar". Annenin geçmişinde kirli, karanlık noktalar var ve o nedenle peşlerine düşmüş insanlar. Bir suç işlendiğini hissediyoruz ama anlatıcı kız'ın bildiği kadarıyla yetinmek durumundayız.

Birbirlerine benzemeyen bir anne kız. Kız sarışınlığıyla, güzelliğiyle, terbiyesiyle dikkati çekiyor, anne çirkinliğiyle esmerliğiyle, kara kuruluğuyla, sinirli ve üzüntülü haliyle. Zıt görünümdeler. Üstelik sırf görünümleriyle değil, hal ve harekteleriyle de çevreden bakanlara acayip görünüyorlar. Otellerde günlerce kalmaları, kimselerle ilişki kurmamaları, annenin sık sık odaya kapanıp hiç çıkmaması, kızın yüzme havuzunda bir sporcu edasıyla sürekli yüzmesi hep dikkati çekiyor. Tabii en dikkati çeken nokta annenin zaman zaman ortaya çıkan yırtıcılığı, saldırganlığı. Anne sevgisini yaşayamadığı için kızına çok düşkün, adeta yapışmış. Kızına en küçük bir zarar geleceğini düşündüğünde, bir insanın iletişim kurma teşebbüsünde hemen tırnaklarını çıkartıyor. Çünkü annenin varlık sebebi bu; "Bizi üzenler cezasını bulurlar Bambim. Bulmaları gerekir. Annen bunun için var. Burada kaldı. Seni üzenlere günlerini göstermek için. Kabalığın ve kötülüğün cezasını vermek için."

Anne, kendilerine zarar verebilecek olanlara ceza veriyor ve kaçıyorlar. Kız, zaman içinde bu cezaların niteliklerini sezmeye başlıyor. Vurma, kırma, tahrip etme, öldürme… Ama annenin nasıl bir cezalandırma yöntemi uyguladığını tam anlamıyla, açık seçik kavrayamıyor. Romanın ilerleyen sayfalarında, gelişen olaylarla birlikte belki de biz okurlar kızdan önce annenin ruh halini kavrıyor, neler yaptığını çıkartıyoruz. Çünkü kız zamanla, annesi ile aynı ruh haline girmeye başlıyor. Anne nasıl o üzülmesin diye üstüne titriyorsa o da annesi üzülmesin diye elinden geleni yapıyor. İnsanlarla ilişki kurmuyor, arkadaşlık yapmıyor, yaşıtlarıyla vakit geçirmiyor, kendileriyle ilişki kurmak isteyenlerden kaçıyor ve tabii annesini üzenlere diş biliyor. Anne benim gibi olmasın diye, kızını korumak arzusuyla ne yaptıysa, tüm yaptıkları sonuç olarak kızını onun gibi biri olmasına neden oluyor.

Zamanla, anne (egemen kişi), kızını (kendisine edilgin bir biçimde bağlı olan diğer kişiyi) etkisi altına alıyor, hezeyanlarını ona aşılıyor ve "folie a deux" denen durum ortaya çıkıyor, özdeş hezeyanlar gösteriyorlar. Kız annenin bir eylemine onunla birlikte katılıp, aynı tepkiyi gösteriyor. Karşılarındaki kişiye annesi gibi kesici aletle saldırıyor; "Aynı anda Müdürün iki gözüne iki kalem saplanıyor."

Perihan Mağden, önceki romanı İki Genç Kızın Romanı'nda (Everest yay) Handan'la Behiye'nin hikayesini anlatırken benzer bir ilişki yaratmıştı. Behiye, Handan'a Dünya'ya tutunmasını sağlayan tek varlık olarak sarılmış ve onu herkesten koruyup kollamayı kendine görev bilmişti. Roman boyunca işlenen faili meçhul cinayetlerin kurbanları hep genç erkeklerdi ve kesici aletlerle öldürülmüşlerdi. "Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?"nin annesi de kesici alet taşıyor ve kullanmayı seviyor, onun da tek varlık sebebi kızı. Handan'la Kız güzellikleri, masumlukları gibi özellikleriyle ne kadar benzeşseler de süreç içinde farklılaşıyorlar. İki Genç Kız'da Handan, ilk zamanlar Behiye'nin etkisi altına girmişse de bilinçsizce de olsa ondan kopmayı başarmıştı. Kızın anneden kurtulması, kopması için, annenin yakalanması gerekiyor. Behiye ile Anne çok benzer ruh halleri yaşıyorlar ve Behiye'nin annesiyle ilişkisi ile Anne'nin annesi ilişkisi de benzeşiyor. İkisi de annelerinden kurtulmak istiyorlar. O hisle Handan'a ya da kıza bağlanıyorlar.

Perihan Mağden, aynı izleği, temayı bir başka boyutta üretirken iki kız arkadaşın bağlılığını anne kızda yenilemiyor, başka bir boyuta vardırıyor. İki Genç Kızın Romanı'nda Handan'ın karşılıksız kalan koşulsuz bağlanma isteği, "Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?"de bağlanma hali olsaydı o iki gençkızın neler yaşayacaklarını anlatıyor. Bir anlamda iki roman birbirini tamamlıyor. Perihan Mağden, iki genç Kızın Romanı'nın devamını yazsaydı "Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?" gibi bir roman çıkardı. Tabii farklı kahramanlar ve ilişkilerle…

"Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?"nin dil, anlatım, kurgu gibi biçimsel açılardan da İki Genç Kızın Romanı ile önemli farkları var. Perihan Mağden, önceki romanda çok eleştirilen ve gazete yazılarında kullandığı üslubunu aynen romana aksettirdiği düşünülen dilini burada terk etmiş. Temiz ve duru, hatta kuru bir dil kullanıyor. Adeta bir gazete haberindeki gibi cümleler kuruyor.

Anne kızın ruh halini biçimde değil temada ve kurguda vermeyi tercih ediyor. Romanı kızın ve zaman zaman uzaktan bakan resepsiyonist, havuza bakan çocuk, jandarma eri gibi şahısların ağzından anlatılıyor. Ama hemen hepsinin üslupları, anlatımları birbirine oldukça yakın. Esas anlatıcı olan kızla diğerlerinin anlatımları ayrışmıyor.

Perihan Mağden hem gerilimi iyice aktarmayı, annenin katilleşmesinin nedenlerini estetize ederek romanın sonuna kadar muğlak bırakmayı ve dolayısıyla okuru merak ettirmeyi başarıyor. "Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?" kolayca havasına girilen, hızla okunan bir roman.

Yorumlar