Küçük Yalanlar Kitabı

Faruk, Devlet Misafir Ağırlama Ofisi D.M.A.O'da müdür muavinliği yapmaktadır. Bir gün müdürü ondan bir misafiri karşılamasını ister. Gelecek kişinin hangi sebeble ülkeyi ziyaret ettiği ve ne kadar kalacağı belirtilmemiştir. Bakanlığa çekilen telgrafa da cevap alınmamıştır. Tek bilgi misafirin otuz beş yaşlarında olduğu ve yalnız seyahat ettiğidir. Nicolas Delvin, etkileyici ve gizemli, James Bond'la Indiana Jones karışımı biridir. "Adamın kılık kıyafetinden ve hareketlerinden göz kamaştıran bir Avrupalılık, kendine güven ve zarafet ak"maktadır.

Rezan, genç bir ev hanımıdır. Ev işlerinin dışında hayatını dergi okuyarak, radyo dinleyerek ve zaman zaman üst kattaki yaşlı komşusu Madam Nora'yla sohbet ederek geçirmektedir. Evleneli henüz bir yıl olmuştur. Evlilik onun ulaşmak istediği bir hayaldir, hayal ettiği gibi işi olan, kültürlü, temiz kalpli bir beyle evlenmiştir. "Radyo temsillerinde görev almak üzere sesi kuvvetli, aksanı düzgün, güzel Türkçe konuşan, yetenekli ve çalışkan elemanlar aran"dığını duyunca Madam Nora'nın da teşviki ile imtihana katılmaya karar verir. Bu iş onun için bir varlık sebebi olacak, toplum içinde görünür olmasını sağlayacaktır. Onun bu sınava katılması serüveni aracılığıyla Cumhuriyetin ilk yıllarındaki İstanbul'daki yaşamı gözlemlemiş oluruz.

Tevfik, Kanlıca'da bir tepede, şehir merkezine uzak, müstakil bir evde, dışarı hiç çıkmadan, geçmişteki güzel günlerini anarak, biraz da geçmişle ilgili olarak kendiyle hesaplaşmaya girerek yaşamaktadır. Mütareke yıllarında genç bir delikanlıyken baba baskısından kurtulmak amacıyla evi terk etmiş, Anadolu'ya geçip kurtuluş savaşına katılmak düşüncesiyle yollar ararken Fransız işgal askerleri ile bir ihtiyarın kavgalarının arasında kalmış ve bıçaklanmıştır. Varlıklı bir Beyaz Rus göçmeni olan Sofiya Tevfik'i kurtarır, ona bakar. Tevfik, ruhsal olarak rahatsızdır. Dışarı çıkamaz, kendini güvende hissetmez, insanlarla ilişki kuramaz olur. Evde, bahçede, Sofiya dışında sadece evin kâhyası ve şoförü ile ilişki kurarak yaşar. Zamanla Tevfik ve Sofiya kendilerine dış dünyaya kapalı bir yaşam kurarlar. Birlikte, Avrupa'dan Osmanlı topraklarına gelen seyyahların kaleme aldıkları tasvirleri içeren, İstanbul'un güzelliklerini anlatan ama hiç sonuçlanmayan bir kitap yazarlar, klasik batı müziği dinlerler ve bitkilere, özellikle lalelere merak sararlar.

Hikmet Hükümenoğlu, yeni romanı Küçük Yalanlar Kitabı'nı (Everest yay.) bu üç kahramanın ağzından anlatıyor. İlk bölümlerde anlatıcıların farklı yollar izleyen hikâyeler yavaş yavaş çakışıyor. Nicolas Delvin, "Artık ebediyen kayıplara karıştığı zannedilen ve bir kaç asırdır izi sürülemeyen çok değerli bir parça(?)"yı bulmak amacıyla İstanbul'a gelmiştir. Aranan parça "Semper Augustus"tur. İki yüz elli ila beşyüz bin sterlin arasında bir değeri vardır. Mücevher mi, bir belge mi, yoksa başka bir şey mi olduğunu öğrenemediğimiz bu parçanın kimde olduğu bellidir. Yapılacak tek iş adresini bulmak ve onu ikna edip satın almaktır. O zamanlar insanların ikametgâh kayıtlarının pek düzenli olmadığı düşünülürse adresi bulmak pek kolay olmayacaktır. Aradıkları kişiyi tanıdığını umdukları antikacılara başvururlar. Daha sonra Delvin İstanbul'da yaşayan herkese ait kayıtları elinde bulunduran bir sahaftan gerekli bilgiyi satın alır. Aradığı kişi Tevfik'in hamisi, sevgilisi Sofiya'dır.

Nicolas Delvin kendisine kılavuzluk eden Faruk'un evini bir Türk ailesi nasıl yaşıyor görmek arzusuyla ziyaret etmek ister. Aslında bu ziyaret de araştırmasının bir parçasıdır. Ama biz okurlar da, evinin kapısını açan Faruk da bunun farkında değilizdir. Bu niyetin altında ne yattığını anlayamayız. Yazarın Delvin'le Rezan'ı karşılaştırmak amacıyla uydurduğunu düşünürüz. Aranan parçanın ne olduğunu bilmediğimiz için Delvin'in eve gelince bahçeyi sorması da arada kaynar.

Faruk, Delvin'i yemeğe davet eder, böylece Rezan'ın Faruk'un karısı olduğunu öğreniriz. Rezan, daha ilk gördüğü anda Delvin'in etkisi altında kalır. Delvin, akşam yemeği yenirken elektriklerin kesilmesinden faydalanıp Rezan'ın bacaklarını okşar, cinsel olarak uyarır. Bu hareket, Rezan'ın düzenli hayatını sarsar, yaşamını sorgular, tek düzelikten rahatsız olur. "Bu benim hayatım değil" der, aslında mutsuz olduğuna karar verir. Delvin'in kendisinden hoşlandığını, hatta sevdiğini düşünür. Delvin'i otelde ziyaret eder, sevişirler. Rezan, Delvin'le birlikte yaşamanın, evini, kocasını, İstanbul'u terk etmenin hayallerini kurar. Rezan’ın bu hızlı değişimi, hayatında en büyük hayali olan evliliği böyle kolay terk edebilmesi pek ikna edici değil. Çünkü Rezan, ablasından başka akrabası olmayan kimsesiz biri ve ev hanımlığından başka yapabileceği bir işi yok. Evlilik onun için tek kurtuluş. Ama ilk yakınlaşmada evini terk ediyor.

Faruk ve Delvin, sahaftan aldıkları adrese Sofiya’yı bulmak amacıyla giderler ve kapıyı Tevfik açar. Sofiya yıllar önce ölmüştür. Tevfik, Faruk'un yıllar önce evi terk etmiş, Milli Mücadeleye katılıp öldüğünü düşündüğü ağabeyidir. Delvin, Tevfik'in Faruk'un ağabeyi olduğunu bilmektedir. Aradığı Semper Augustus çok nadir bulunan bir laledir ve bu lalenin soğanı Tevfik'tedir. Tevfik, lale soğanını satmaya razı olmaz. Delvin, lale soğanını güzellikle olmazsa zorla ele geçirmeye niyetlidir. Üç aylık kirasını ödemediği için evinin haczedilmesinden korkup ağabeyine sığınan Faruk, hayalleri kırılmış Rezan tabloyu tamamlar. Karısının günlüğünden Delvin'le aralarında geçenleri öğrenen Faruk, Delvin'in lale soğanının peşinde değil, Türkiye'nin aile yapısını parçalamakla ilgili bir gizli görevi olduğunu düşünür. Bundan sonrasını anlatmak romanı okumak isteyenlere haksızlık olacak, çünkü Küçük Yalanlar Kitabı bir polisiye macera havasında. Bütün sırlar çözülürken oldukça hareketli, kanlı ve de avantür sahneler okuyoruz. Bu tip romanlarda da kitabın sonunu bilmek okur için hoş değil.

Hikmet Hükümenoğlu, içiçe geçen anlatımla üç ayrı kahramanın bakış açısından geliştirdiği romanını akıcı bir dille yazmış. 1930'ların İstanbul'unun atmosferini o dönemin dilini kullanarak anlatıyor. Bu dili biraz eskimiş buluyoruz. Küçük Yalanlar Kitabı, zaman zaman fantastik ipuçları verse, kahramanların anlatımları hakkında bizi kuşkuya düşürse de gerçekçi bir havada gelişiyor. Ustaca yazılmış, kurgulanmış bir roman. Kolay okunuyor. Son sayfalara ulaştığınızda her şeyin bir hayalden ibaret olabileceğini de düşünmeden edemiyorsunuz. Ne de olsa roman bir kurmacadır ve yazarının hayallerinin canlanmasıdır.

Yorumlar