YENİ BAŞTAN

"1960 Mayısı'nın son haftasında İstanbul'dan kalkarak Batı Akdeniz seferine çıkan M.S. Ankara lüks yolcu gemisinde çocuk denecek yaşta bir genç kız çok daha yaşlı bir adamla tanışıyor, romantik bir yakınlık doğuyor aralarında. O sırada askeri darbe oluyor. Telsizle haber gelince M.S. Ankara önce Napoli açıklarında bekletilmiş. Epey süren bir haberleşmeden sonra gemi İstanbul'a geri çağrılıyor, bu arada yolculardan bazıları da tutuklanmış, aralarında "babam" da var. Fevziye bunun kesin bir ayrılık olabileceğini nasıl sezdi, bilinmez, çılgınca bir kararla son anda yatağına girmiş sevdiği adamın; haklı da çıkmış, bir daha karşılaşmıyorlar. Enver yani "babam" hapisten çıkınca ortadan kayboluyor. Bir daha da ondan haber alan olmamış."

"Varlığımı 27 Mayıs darbesine borçluyum" diyen roman kahramanı Aslı anlatıyor bunları. Aslında bu paragraf aynı zamanda Nilüfer Kuyaş'ın ilk romanı Yeni Baştan'ın (Oğlak yay) çok kısa bir özeti.

Yeni Baştan, iki ana hat/katman üzerinde gelişiyor. Bir yandan 1960'ı öncesi, sonrasıyla, Ankara gemisi ekseninde anlatıyor, diğer yandan da günümüzde o günlerin araştırması yapılırken yaşananlar anlatılıyor. Romanın anlatıcısı ve kahramanı Aslı, hiç görmediği babası Enver'in biyografisini oluşturmak arzusuyla onun ortadan kaybolma hikayesini araştırırken yaşadıklarını anlatıyor. Araştırma bulguları ile de 1960'ı, Ankara gemisinde yaşananları kurguluyor, romanlaştırıyor.

Ankara gemisi, 60'lı yılların Türk burjuvasinin küçük bir prototipi gibi. Cumhuriyetle birlikte oluşan varlıklı sınıf, cumhuriyetten sonra eski iktidarlarını kaybetmiş paşazadeler, saraylılar, Demokrat Parti döneminde hızla zenginleşenler, şaibeli bürokratlar, ajanlar, fahişeler biraraya gelmiş. Onların küçük küçük hikayelerini okudukça Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren 1960'a kadar geçen dönemde Türkiye'nin siyasi ve ekonomik şekillenmnesini de okumuş oluyorsunuz. Üstelik bu varlıklı sınıfı oluşturanlar birbirleriyle rekabet içinde olsalar da, hatta siyasi olarak farklı yanlarda yer alsalar da görünür, görünmez aile bağları ile birbirleri ile bağlılar.

Nilüfer Kuyaş bunları tam kadro gemiye bindiriyor. Bir süre sonra kim kimin teyzesi, kim kızı, kim oğlu, kim damadı, kim halası, kim amcası, kim eski kocası birbirine karışıyor. Romanın başına bir aile soyağacı koymak işi çözer miydi bilemiyorum ama takip etmenin oldukça güç olduğunu söylemeliyim. "Kim kimdir?" diye kafaya takıp isim isim takip etmezseniz, romanın akıcı ve gerilimli anlatımı içinde tüm bu karmaşık aile bağının bir işlevi olduğunu anlıyorsunuz. Yani bir dönemi tanımlamakla kalmıyorlar, Ankara gemisindeki iki aşığın Enver ve Fevziye'nin ilişkilerinin daha gerçekçi bir tabana oturmasını da sağlıyorlar. Bu kadar çok malzemeden rahatlıkla bir kaç ciltlik bir nehir roman çıkabilir, ama yazar bunları tek bir ciltte yazmayı tercih etmiş.

Yeni Baştan, bir dönem romanı olmasının yanında, tezli bir roman da. Nilüfer Kuyaş, roman aracılığıyla 27 Mayıs darbesini sorguluyor tartışıyor. "Diğer darbeler kötüydü ama 27 Mayıs iyiydi diye yaygın bir kanı var ülkemizde. Bu yanlış düşünceden arınmadıkça, tıpkı şu anda olduğu gibi, asker gölgesinde yaşamaktan kurtulamayız. 27 Mayıs bugün hâlâ bedelini ödediğimiz büyük bir hataydı" diyor tanıtım bülteninde. Roman boyunca da bu tezini, roman kahramanlarının ağzından inşa ediyor. Hem Ankara gemisinde, hem de günümüzde kahramanlarına uzun uzun 27 Mayıs'ı, öncesini ve sonrasını tartıştırıyor. Günümüzde yaşayan "27 Mayısçı" tiplerin öylesine kötü karakterler olarak çizilmesinde sanırım bu önyargının payı var.

Yeni Baştan, bu haliyle Kemal Tahir'in romanlarını hatırlatıyor. Çok iyi bir edebiyatçı ve anlatıcı olan Kemal Tahir'in tezlerini tartıştırmak için yazdığı sayfalar süren diyalogların benzerlerini bu romanda da okuyoruz. Kendi açımdan söylemeliyim ki, Kemal Tahir'den nasıl bir çok şey öğrendiysem ve tarihin sadece resim tarihten ibaret olmadığını anladıysam, Nilüfer Kuyaş'tan da Cumhuriyet tarihimiz hakkında bir çok şey öğrendim. Ama, bu bilgileri, düşünceleri, tezleri roman formunda öğrenmek, tartışmak ne kadar doğru, kuşkuluyum. Nilüfer Kuyaş, romanın sonundaki teşekkür bölümünde uzun bir yazar listesi veriyor. Bu listeden de anlaşıldığı gibi romanını yazarken çok çalışmış, konuyla ilgili hemen hiçbir kaynağı kaçırmamaya özen göstermiş. (Keşke yararlandığı eserlerin bibliyografyasını da verseydi.) Bu çalışma bir bilimsel eser, bir tarih araştırması formunda olsaydı sanırım çok daha işlevsel olacaktı. O zaman Nilüfer Kuyaş'ın 27 Mayıs bağlamında yakın siyasi tarihimiz hakkındaki görüşlerini daha rahat tartışabilecektik.

Üstelik bu uzun diyaloglar romandan çıkartılsa eserin niteliğinden pek bir şey kaybetmeyeceği de bir gerçek. Çünkü, Ankara gemisinin yolcularının ilginç hikayeleri bir yana Enver'in yaşadıklarını okumak bile okur olarak bizim o yıllarda neler yaşandığını, Türkiye tarihinin nasıl biçimlendiğini kavramamızı sağlıyor. Romanın büyük boy, 695 sayfa olduğunu gözönüne alırsanız, bu uzayıp giden diyalogların kitabın böylesine kalınlaşmasından büyük katkısı olduğunu da anlarsınız. Aslı'nın babasının hikayesini oluşturma çabaları, kayboluşundaki sırrı ortaya çıkartma, Enver'i hapse yollayan ihbarı yapan muhbiri bulma çabaları, Enver ve Fevziye'nin aşkı, Fevziye'nin dört günlük bu aşk macerasından sonra karnında bebeğiyle bir başka adamla evlenişi ve sonrasında yaşadıkları roman için yeterli malzemeyi verdiği gibi, yazarın derdini ve tezini anlatmasını da sağlayacak zengilik ve ayrıntıda.

Nilüfer Kuyaş bunlarla da yetinmiyor, Aslı'nın babasının izini sürmesini anlattığı bölümlerde de yan hikayeler oluşturuyor. Rus komşularının sırrının açığa çıkması, aynı babadan olma ve yeni tanıştığı ağabeyi Kerem'in aşk hayatı gibi hikayeler de sarkıyor. Sıkı bir redaksiyonla bu yan hikayeler ve tarih tartışmalarını içeren diyaloglar çıkartılsaymış sanırım karşımıza dört dörtlük bir roman çıkacakmış. Çünkü Nilüfer Kuyaş hem anlatım olarak, hem kurgusu ile, hem de yarattığı gerilimle okurun merakını uyandırarak iyi bir roman yazmış. Yeni Baştan, tüm fazlalıklarına rağmen hızla ve keyifle okunuyor.

Yorumlar