Çeviri yap, denize at!..


Usta çevirmenlerden, şair Cevat Çapan'ın yeni antolojisinin adı “Şiir Çevir Denize At” (Cumhuriyet Kitapları, 2008). Cevat Çapan, bu antolojide otuz bir ülkeden yetmiş bir şairden çevirdiği şiirleri biraraya getirmiş. Bir anlamda, şiirlerle dünya turu denebilecek bir çalışma. Antolojide, Wallace Stevens, William Carlos Williams, Elizabeth Bishop, Lawrence Ferlinghetti, Jorge Luis Borges, Juan Gelman, John Berger, Seamus Heaney, Antonio Cisneros gibi Dünya şiirinin önemli isimlerinden çevrilmiş şiirler yer alıyor.

Cevat Çapan, edebiyata şiirle başlamış ama çalışmalarında şiir çevirilerinin de büyük bir ağırlığı olmuş. 60'lı yıllardan itibaren şiir çevirileri önce dergilerde yayınlanmış, sonra kitaplaşmış. İlk çeviri kitabı Sappho’nun Şiirler'inin yayın tarihi 1966. 1966'da bir keramet var sanıyorum. O yıl Çapan'ın tam altı çalışması kitaplaşmış. Dünya şiirinden derlediği şiirlerden oluşan Çin'den Peru'ya adlı ilk antolojisinin yayın tarihi de 1966. Cevat Çapan, yıllardır, her hafta Cumhuriyet Kitap'taki sayfasında dünya şiirinden örnekleri okurlara ulaştırıyor. İlk çeviri kitabına göre hesaplarsak 42 yıldır bu işe emek veriyor. Çeviri kitapları belki boyunu aşmıştır ama onlara verdiği emeğin karşılığının pek de tatminkâr olmadığını tahmin edebiliyorum.

Bizde çevirmenin emeği önemsenmez. Sıradan bir iş olarak görülür. Çeviri yaptırmak onur bahşetmektir. Çevirmenin emeğinin karşılığını istemesi de garipsenir. Oysa çeviri, bir edebiyat ya da bilim eserini bir dilde yeniden yaratmakla eş anlamlıdır. Çevirmen de eser sahibidir. Fikir ve Sanat eserleri Kanunu 1954 tarihlidir ama çevirmenin eser sahibi olduğunun kabul edilmesi çok yenidir. "Eser sahibi" sayılmanın çevirmenlere getirisi de eğer çevirdikleri kitap herhangi bir gerekçeyle yargılanıyorsa, kitabın yazarı ile birlikte yargılanmak oldu. Yargıçlar, "madem eser sahibisiniz, öyleyse gelin sizi de yargılayalım" dediler. Ama iş, çevirmenin emeğini korumak olduğunda bu eser sahipliği unutuldu, "Sen kitabın yazarı mısın ki telif hakkı istiyorsun!" dendi.

Çevirmenlerin, çevirdikleri kitaplardan hak ettikleri telif ücretini almaları son on - on beş yıldır söz konusu. Yine de günde sekiz saat çeviri yapan iyi bir çevirmenin kazandığı telif ücreti ayda bin lira bile değildir. O da ortalamanın üzerinde satış yapacak kitaplar çevirirseniz. Edebi değeri olan, kalıcı eserler çevirirseniz o parayı da kazanamazsınız. O kadar ömür törpüsü bir iş!

Cevat Çapan'ın son antolojisine " Şiir Çevir Denize At" adını koyması bu nedenlerle çok anlamlı. Bu sözü, Cevat hocanın affına sığınıp, güncel gelişmeleri de gözönüne alarak, olayı biraz daha genişletip "Çeviri yap denize at!" haline getirdim.

Geçtiğimiz yıllarda Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in 100 Temel Eser uygulamasını başlattı. Böyşlece milyonlarca öğrenci yoğun olarak kitap okumaya başlayacak ve listede yer alan kitapların satışı bir anda patlayacaktı. Böylelikle de Dünya klasiklerini büyük emekler verip çeviren usta çevrimenler emeklerinin karşılığını alabilecek, belki de ömürlerinin son deminde gelecek endişesi taşımadan yaşayacaklardı. Çünkü çevirmenler serbest meslek erbabı sayıldıkları için herhangi bir sosyal güvenlikleri yok. Cevat Çapan gibi çeviriye kırk yılı aşkın emek vermiş olsanız da çevirmenlikten emekli olamıyorsunuz. Anayasal bir hak olan sosyal güvenlik, çevirmenlere verilmiyor. Eğer başka bir iş yapmıyorsa bir çevirmenin devletten ücretsiz sağlık hizmeti alması da olanaksız.

Evet, emektar çevirmenler 100 Temel Eser uygulamasını duydular biraz umutlandılar. Ama umutlarının boşa çıkması için çok geçmesi gerekmedi. Bir anda ortalığı onlarca çeviri doldurdu. 27 çeşit Savaş ve Barış, 41 çeşit Don Kişot, 52 çeşit Tom Sawyer, 36 çeşit Sefiller saydım ki daha fazlası da vardır. Daha önce adları hiç duyulmamış çevirmenlerin imzasıyla 100 Temel Eser listesindeki çeviriler yayınlandı. Hatta bazı kitaplara çevirmen adı bile konulmadı. Balzac, 100 Temel Eser uygulamasını duyup, yayıncılar çevirmenlere telif ücreti ödemesin diye, mezarında Türkçe yazmaya başlamış gibi bir izlenim doğdu.

Yazarlar, çevirmenler ve yayıncılar kitapçı raflarını dolduran bu niteliği belirsiz çevirilerden rahatsızlıklarını çeşitli kereler dile getirdiler, basın olaya hassasiyet gösterdi. Yayınlanan birçok çevirinin İslami propaganda amacıyla çarpıtılıp tahrif edildiği ortaya çıktı. Pinokyo'nun dedesi Gephetto'nun adını Galip Dede yapmış, Pinokyo'yu "Allah rızası için ekmek" istemeye yollamışlardı. 100 Temel Eser logosuyla yayınlanan (ve listeye niçin alındığı anlaşılamayan) Deyimler Sözlüğü gibi başvuru kitaplarında argo ve küfürden geçilmiyordu. 27 Ağustos 2006 tarihinde bakan Hüseyin Çelik, yapılan yayınları ihbar kabul ettiğini söyleyerek inceleme başlattığını, yargı yoluna da gideceğini söylüyordu. İncelemenin sonucunun ne olduğunu, yargıya başvurulup başvurulmadığını bilmiyoruz ama bu kitaplar halen 100 Temel Eser ibaresi ile satılmaya devam ediyor.

Tabii rezalet bu boyutlara varınca usta çevirmenlerin klasik çevirilerinin çalınıp çırpılıp yeni çevirmen isimleriyle piyasaya sunulması olayı biraz geride kaldı. Oysa bu rezalete son vermenin yolu Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'nda gösteriliyordu. Yasanın 19. maddesini gözönüne alarak 70 yılık koruma süresini doldurmuş Türk ve Dünya Klasiklerinin haklarını Kültür ve Turizm Bakanlığı koruyabilirdi. Çünkü 70 yıllık süre dolduğu için eser sahibinin haklarını mirasçıları tarafından korunması mümkün değil, yasa koyucu bu açığı bakanlığı görevlendirerek kapatmış. Türkiye Yayıncılar Birliği'nin ısrarla başvurdu ama bakanlığı hakları koruması için ikna etmek mümkün olmadı. Milli Eğitim Bakanlığı, 100 Temel Eser listelerine alıp öğrencilere önerse de Kültür Bakanlığı, Türk ve Dünya kültürünün temel taşlarını oluşturan bu eserleri "memleketin kültürü bakımından önemli gör"medi, onların haklarını korumak için bir girişimde bulunmadı.

Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı'ndan klasiklerin tahrif edilmesini, çevirmenlerin gasp edilen haklarının korunması yönünde bir adım atılmayacağını gören Kitap Çevirmenleri Birliği (ÇEVBİR) ile Yayıncılar Meslek Birliği (YAYBİR) yayıncı ve çevirmen üyelerinin çeviri çalıntıları ile ihlal edilen fikri haklarını ve emeklerini korumak, okurların özensiz, kısaltılmış eksik çevirilerle aldatılmasını önlemek amacı ile bir inceleme komisyonu kurdu. ÇEVBİR üyesi deneyimli 5 çeviribilimci ve çevirmenden oluşan İntihal İnceleme Komisyonu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın “100 Temel Eser” listesinde yeralan 10 eserin, 50 yayınevi tarafından yayımlanmış 154 basımını inceledi. Kitapların listesi şöyle; İvan Turgenyev'in Babalar ve Oğullar'ı (11 basım), Jack London'un Beyaz Diş'i (14 basım), Cervantes'in Don Kişot'u (14 basım), Gustave Flaubert'in Madam Bovary'si (14 basım), Nikolay Gogol'ün Ölü Canlar'ı (10 basım), Daniel Defoe'nun Robinson Crusoe'u (18 basım), Lev Tolstoy'un Savaş ve Barış’ı (12 basım), Victor Hugo'nun Sefiller'i (25 basım), Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sı (14 basım), Honoré de Balzac'ın Vadideki Zambak'ı (22 basım)

Amacı “iyi” ve kusursuz çevirileri tespit etmek olmayıp, tersine, intihal ve kısaltma vakalarını olabildiğince belirlemek olan komisyon Mart 2007’den bu yana sürdürdüğü incelemelerinin sonucunda 154 basımdan 58 tanesinde yoğun intihal, birçok diğer basımda da ciddi ölçülerde kısaltmalar tespit etti. ÇEVBİR ve YAYBİR, 26 Mart'ta yaptıkları basın toplantısında, "Milli Eğitim Bakanlığı’nın, 100 Temel Eser uygulaması, merkezi olarak belirlenmiş sınırlı eser listeleri ile sürdürülecekse, bu eserlerin Türkçe basımlarının denetlenmesi zorunludur. Zira genç insanlara kısaltılmış, değiştirilmiş, bütünlüğü zedelenmiş, anlaşılmaz hale gelmiş çeviri basımlarla okuma arzusu kazandırmak mümkün değildir," denildi. İntihal olayının vahim boyutlarda olduğuna dikkati çekilerek çözüm önerisi olarak getirilen öneri de şöyle; "Meslek birlikleri teknik kurul üyeleri, Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı yetkilileri, üniversitelerin dil ve çeviri bölümü öğretim üyelerinden oluşacak sürekli bir “intihal inceleme kurulu” oluşturulmalı”dır. Kurul önümüzdeki öğretim yılına kadar, öncelikle ve özellikle “100 Temel Eser” listelerinde yeralan eserlerin Türkçe çevirilerini incelemeli, açıkça intihal, kısaltma içeren basımların okullara ve kütüphanelere sokulmaması için gerekli uyarıları yapmalı ve yargı yoluna başvurmalıdır." Bakalım bu çağrıya Milli Eğitim ve Kültür ve Turizm bakanlıkları karşılık verecek mi? Yoksa çevirmenler, "Çeviri yap, denize at, korsan bulsun, kendi adıyla bassın" demeye devam edecek mi?

Yorumlar