Leyla Erbil, Nazlı Eray ve Şebnem İşigüzel'in bu eski hikâyelerinin Hande Öğüt için ya da oluşturduğu konsept açısından vazgeçilmezliği var sanırım. Yoksa, işi özüne aykırı. Olmazsa olmaz da değiller bence.
Yazar seçiminin rastlantısal olmadığı antolojiyi incelediğinizde ortaya çıkıyor. Hemen her yaş kuşağından, farklı eğilimlerde kadın yazarlar... Doğal olarak herbirinin İstanbul'u da kendine has. Ortak özellikleri kadın olmaları. Kadın bakışı, tüm hikâyelerde ayırdediliyor.
Bu tip ısmarlamaya dayanan çalışmaların bir handikapı var; gelen çalışmaları ne olursa olsun yayınlamak durumundasınız. Antolojiyi hazırlayan editörün ölçütleri sadece seçtiği yazarların adı için geçerli oluyor, eser düzeyinde kendilerine verilen çalışmaya razı olmak durumundalar. O nedenle de hem editörün kıstaslarını ölçmek, değerlendirmek mümkün olmuyor, hem de seçilen eserlerde düzey aramak için bir kıstasınız kalmıyor.
Hande Öğüt'ün antolojisine de sadece isimler açısından bakmak durumundayız. Bence bazı isimlerin varlığı hikâyecilikleri açısından izaha muhtaç. Hatta bazılarının hikâyeci olup olmadığını bile tartışabiliriz. Kullanılan yöntemin, isimler seçip, hikâye istemenin, getirdiği bir sonuç bu. Hande Öğüt'ün Türk kadın hikâyeciler listesindeki ilk yirmi dokuz isim bu yazarlar mıdır merak etmemek elde değil. Tabii, diğer birçok ismin neden bu antoloji dışında kaldıklarını da… Antolojiler üzerinde yapılan tartışmaların en keyiflisi ve boşunası da zaten, “kim var, kim yok” diye tartışmaktır. Hande Öğüt, kimi niçin seçtiğini açıklasaymış iyi olurmuş.
Yorumlar