Nişantaşı… Nişantaşı…


Şair Süha Tuğtepe yıllarca Teşvikiye'de Rüştü Uzel lisesinin duvarında, daha sonra Teşvikiye Camii'nin önüne park edilmiş bir minibüste sahaflık, kitapçılık yaptı. 80'ler daha korsan yayının sokakları fethetmediği yıllardı. Askeri darbenin ardından iyice kuraklaşmış ülkemizde kitapçı sayısı da oldukça azalmıştı. İstanbul'daki kitabevleri parmakla sayılabiliyordu (Beyazıt Sahaflar, Gençlik Kitabevi, Sander…) Teşvikiye'deki Akademi Kitabevi kitapseverlerin en önemli uğraklarındandı. Akademi Kitabevi'ne geldikçe hemen onun karşı sırasında tezgâhını açmış Süha'yla biraz laflamadan, sergilediği kitaplara bakmadan geçemezdik. Zamanla her şey gibi Nişantaşı da değişti, gelişti ve biraz da bozuldu. Dünyaca ünlü markalar semtin tüm dükkânlarını feth eder, zengin işadamlarının eşleri sıra sıra butikler açarken caddeye renk katan kitap tezgâhı da insanlara battı, rahatsız etti. Efsane Akademi Kitabevi bile caddede tutunamayıp arka sokaklara çekilmek zorunda kaldı.

Süha Tuğtepe, Renkli Sinemaskop Yıllar altbaşlığını taşıyan "Nişantaşı… Nişantaşı "da (Doğan Kitap, Haziran 2008), "Bir semti sevmek, o semtin insanlarını sevmekten öte nedir?" sorusuna cevap arıyor. "Nişantaşı… Nişantaşı " bir semt monografisi değil. Nişantaşı'nın tarihini anlatmıyor. Tuğtepe, Nişantaşı'nı sevmesine neden olan insanları anlatıyor. Oyuncakçı Ercan Baba'dan başlıyor, Papikçi Cafer Baba'yla, Tombalacı Camgöz'le, Sezen Cumhur Önal'la, sokak ressamı Cemil Başo'yla, Abdülkadir Bulut'la, Aydemir Akbaş'la, Osman F. Seden'le, Attila İlhan'la, Orhan Pamuk'la, Mithat Şen'le, Seyhan Erözçelik'le devam ediyor. En yoksulu da, kaybedeni de, en soyluyu, en zengini de anlatıyor. Nişantaşı gibi kozmopolit ve renkli bir semtte yaşayan tüm ilginç kişiler konusu oluyor. Süha Tuğtepe ilk düzyazı kitabı olan "Nişantaşı… Nişantaşı "da tatlı dille, güler yüzle insan portreleri çizerken bir semtin özelinde, oranın sakinlerinin anılarıyla 80'li yıllarda nasıl değiştiğimizi, değerlerimizi yitirdiğimizi de eleştirel bir dille resmediyor. Bazen lafın ucunu kaçırdığı olsa da akıcı diliyle yazdıklarını okutmasını biliyor ve bu kitabı izleyeceğini belirttiği Beyoğlu ve Almanya kitaplarını da merak ettiriyor. İstanbul'u sevenler, 80'li yılların entelektüel bohem yaşamını merak edenler için olduğu kadar Amerikan'nın underground romanlarına meraklı genç arkadaşlarımız için de bizim topraklarımızın yeraltı edebiyatı olarak faydalı bir eser. (15.11.2009).

Yorumlar