Kasırganın Gözü

Çağdaş Türk Hikâyeciliği'nin önemli yazarlarından Necati Tosuner'in yeni kitabı Kasırganın Gözü (Ekim 2008, Kanat Kitap), 66 sayfalık bir kısa "roman". Ama daha ilk sayfaları okumaya başladığınızda kitabın türü hakkında tereddüte düşüyorsunuz. Tereddütte kalmamızın nedeni eserin bildik romanlar gibi gelişmemesinde. Daha da önemlisi anlatımında, dilinde roman havası yok. Hikâye ağır basıyor. Tek bir kahramanın, anlatıcının bakış açısından küçük küçük parçalar okuyoruz. Bu parçaları birleştirdiğimizde, ortaya bir karakter ve onun yaşamından bir kesit çıkabilir. Ama bir romanı oluşturacak bir anlatı oluşmadığı kesin. Tosuner de bunun farkında olmalı ki, "Bu yazdıklarım için 'roman değil' diyen biri olacaksa, şimdiden bıraksın okumayı!" diyor (s.31).

Tosuner, özellikle son hikâye kitabı Yakamoz Avuna Çıkmak'da geliştirdiği az ve öz sözle, minimalist diyebileceğimiz anlatım tekniği ile yazmış Kasırganın Gözü'nü. Her bir parça kendi içinde bir hikâye oluşturuyor. Okur, boşlukları doldurup, kendi belleğinde geliştirebilsin diye özellikle verilmiş esler, bilinçli olarak anlatılmamış yerler var. Bir zaman parçası, belki bir an anlatıcının bakışı, görüşü ile iletiliyor.

Yalnız bir adam... "Yaşadığım sevinçler tükenmişti. Gençken katlandığım sıkıntılar artık hiç katlanılmaz olmuştu. Yorgunluk… bezginlik, umudun yerini almıştı" diye anlatıyor. Yapacak pek işi yok. Canı sıkılıyor. Evinin penceresinden sokağı, dışarıyı gözlüyor. Geçmişten belli belirsiz anlar hatırlıyor. Ama ayrıntıya girmiyor. Eski arkadaş, eski sevgili o an parçası ile sınırlı olarak kalıyor, karakter olarak var olmuyor. Geçmişi ve geleceği belirmiyor.

Necati Tosuner'in isteğine rağmen bu kitaba roman diyemiyorum ama okumayı da bırakmıyorum. Çünkü herhangi bir tür tanımlamasına girmeyip okunduğunda edebi bir metin olarak değerli bir eser Kasırganın Gözü.

Yorumlar