Bitmeyen Yolculuk


30 yıldır sürmekte olan Devrimci Yol davasının bir numaralı sanığı Oğuzhan Müftüoğlu’nun anıları yayınlandı. Bitmeyen Yolculuk da (Şubat 2011, Ayrıntı yay.) söyleşi tarzında yazılmış. Aynı gelenekten gelen gazeteci Adnan Bostancıoğlu sormuş, Oğuzhan Müftüoğlu cevaplamış.

Oğuzhan Müftüoğlu 1944 doğumlu. 60'lı yıllarda Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisiyken devrimci eylemlere katılmış. Mahir Çayan önderliğindeki THKP-C’de mücadele etmiş. 12 Mart 1971 Darbesinde yakalanmış. 1974 affıyla birlikte tahliye edildikten sonra devrimci eylemlerini sürdürmüş. 70'li yıllarda önce Devrimci Gençlik, ardından Devrimci Yol hareketinin kurulmasında öncülük etmiş. 12 Eylül'de yakalanmış, işkence görmüş. 11 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1991'de tahliye olmuş. Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin (ÖDP) ve Birgün gazetesinin kurucularından. Halen siyasi faliyetlerini sürdürüyor.

Oğuzhan Müftüoğlu, niçin anlatmak gereği duyduğunu şöyle izah ediyor; “Bizim yaşadığımız dönem, 1960'lardan 2000'li yıllara kadar uzanan bir süre. 40 küsur yıl. Bu süre boyunca benim yaşadıklarım, tanık olduklarım, birinci dereceden sorumlu olduğum olaylar sadece bana ait şeyler değil. Bu dönem hem ülke açısından hem de devrimci mücadele açısından önemli bir dönem. (...) Ben kendi adıma bir anı kitabı yazmayı düşünmüyorum; ama yaşadığım veya tanığı olduğum şeylerin, bir şekilde yazılı hale getirilmesinin gerekli olduğunu da kabul ediyorum. Belki böyle bir söyleşiyle bu ihtiyacı bir ölçüde karşılayabiliriz diye düşünüyorum.”

Kitabın arka kapağında bu sözleri okuyunca hemen satın aldım. Çünkü, 68 ve 78 devrimci hareketlerinde çok önemli yerlerde, görevlerde bulunmuş, liderlik etmiş biri ilk kez döneme ilişkin anılarını anlatıyordu. 68 Kuşağı’nın özellikle lider kadrosu hayat hikâyelerini de, yaşadıklarını da anlatmak konusunda son derece isteksizdir, dostane sohbetlerde bile ayrıntılara girmez kişisel anılarla, daha çok hapishane yıllarında yaşadıklarıyla yetinirler. Hele halen siyasi mücadele içinde bulunan birinin anılarını anlattığı görülmüş şey değildir. Nadir örneklerde de amaç geçmişle yüzleşme, hesaplaşma değil, geçmişi anlatarak bugünkü siyasi faaliyet içinde kazanımlar elde etmektir.

Oğuzhan Müftüoğlu’nun anlatımından bu niyetleri aşmış olduğunu anlıyoruz, ama bazı önemli eksiklerin, anlatılmadan geçilenlerin olduğunu da fark ediyoruz. Müftüoğlu’nun anlatacağım deyip de neden tamamen anlatmadığının nedenini merak ediyorum. Bunda şimdiki konumunun etkisi var sanıyorum. Adnan Bostancıoğlu da ortaya çıkan söyleşiden hoşnut olmamış olmalı ki kitabın önsözünde “Siyasi hayatını doğrudan ilgilendirmediği sürece özel hayatına ilişkin sorulara pek sıcak bakmadı. (...) Söyleşinin bazı bölümlerinin yayınlanmasını istemedi. (...) 1991 sonrasını kısa tutmak istedi” diye yazmak gereği duymuş.

Müftüoğlu, yine de birçok ilginç, okumaya değer şey anlatmış. Onurlu, alnı ak bir devrimci portresi çıkmış. Lider konumunda birinin bakışıyla devrimci mücadelenin nasıl göründüğünün yanında özellikle 68 ve 78 devrimci hareketlerinin neden başarıya ulaşamadığı, 12 Eylül sonrasında devrimci hareketin neden ivme kazanamadığı gibi merak ettiğimiz konularda birinci elden bilgi sahibi olmamızı sağlamış. Ama, o günleri yaşamamış bir genç bu söyleşiyi okuduğunda kafasında nasıl bir devrimci mücadele canlanır, bu ne kadar gerçeğe uygun olur merak etmemek elde değil. Müftüoğlu’ndan da, o dönemi yaşamış diğer devrimcilerden de her şey unutulmadan, Melek Ulagay ve Oya Baydar’ın yaptığı içten söyleşi benzeri açık yürekli anlatımları bekliyoruz. Kaleme alınacak her biyografi, her anı geçmişi daha iyi anlamamıza günümüzü daha iyi analiz etmemize önemli katkılarda bulunacak.

17.03.2011

Yorumlar