FATİH Projesi yayıncılığın sonu mu, başlangıcı mı?


Başbakan Erdoğan açıkladığı, ilgili ilgisiz hemen her bakanın sahiplenmeye çalıştığı FATİH projesi ile 15 milyon öğrenciye ve 1 milyon öğretmene tablet-pc dağıtılması hedefleniyor. FATİH projesinin açık adı “Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi”.
FATİH Projesi’nin imza töreni Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla Kasım 2010’da yapılmıştı. Proje ile 40 bin okula projeyle ilgili cihazların kurulacağı, her dersliğe geniş bant internet erişim ağı sağlanarak okullara yeni bir internet omurgası yükleneceğini belirtiliyor. Ayrıca okullara akıllı tahta ve çok amaçlı ağ yazıcısı kurulacak, öğrencileri her türlü zararlı içerikten korumak ve istismarı önlemek için gerekli altyapının oluşturulacak, proje kapsamında projektör cihazları, çok amaçlı fotokopi makinesi ve akıllı tahtalar 40 bin okula dağıtılacak. Projenin 3 yılda bitirilmesinin hedefleniyor (ntvmsnbc.com/id/25152720/). Amaç, 2013 yılı sonuna kadar BT (bilişim teknolojileri) destekli öğretimin gerçekleştirilmesi.
Ekonomi ve sanayi bakanları konuyla ilgili demeçler verse de projenin gerçek sahibi Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Ulaştırma Bakanlığı tarafından destekleniyor. FATİH projesi beş ana bileşenden oluşuyor;. “1- Donanım ve Yazılım Altyapısının Sağlanması, 2- Eğitsel e-İçeriğin Sağlanması ve Yönetilmesi, 3-Öğretim Programlarında Etkin BT Kullanımı, 4- Öğretmenlerin Hizmetiçi Eğitimi, 5- Bilinçli, Güvenli, Yönetilebilir ve Ölçülebilir BT Kullanımının” sağlanması.
“1. yıl ortaöğretim okulları, 2. yıl ilköğretim ikinci kademe, 3. yıl ise ilköğretim birinci kademe ve okul öncesi kurumlarının BT donanım ve yazılım altyapısı, e-içerik ihtiyacı, öğretmen kılavuz kitaplarının güncellenmesi, öğretmenler için hizmetiçi eğitimler ve bilinçli, güvenli, yönetilebilir BT ve internet kullanımı ihtiyaçlarının tamamlanması hedeflenmekte” (fatihprojesi.meb.gov.tr).
Esas olarak projenin maliyeti ve tablet-pc’leri kimin üreteceği tartışılıyor. 8 milyar dolarlık (14 milyar lira) bir bütçeden bahsediliyor. Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde kurulan "Evrensel Hizmet Fonu”ndan sağlanacak olan bütçenin neredeyse tamamının tablet-pc’lere ve bilgisayar yerleştirilmiş etkileşimli Led Panel (akıllı tahta), çok fonksiyonlu yazıcı, tarayıcı ve kamera gibi bilişim teknolojilerine harcanacağı anlaşılıyor. Başbakan, tüm üretimin yerli olmasını istiyor. Yerli firmalar ihale sürecinde yabancı firmalara göre % 15 oranında fiyat avantajına sahip olacak (Sabah, 12.09.2011). Ancak, uzmanlar %100 yerli üretimin mümkün olmadığı görüşünde.
5369 Sayılı Evrensel Hizmetin Sağlanması Kanunu ile kurulan "Evrensel Hizmet Fonu''nda geçen yıl 561 milyon 127 bin 784 lira 35 kuruş birikmiş. 13,5 milyarlık eksiğin nereden sağlanacağına dair bir bilgiye ulaşamadık. Tahmin edilebileceği gibi bu fonun amacı milli eğitimi desteklemek değil. “Sabit telefon, ankesörlü telefon, telefon rehberi, acil çağrı, temel İnternet hizmetleri, ulaşımı yalnız deniz yoluyla sağlanabilen yerleşim alanlarına yapılan yolcu taşıma hizmetleri ile denizde tehlike ve emniyete ilişkin haberleşme hizmetleri” sağlamak. Fon GSM işletmecilerinden ve telekomlardan toplanan para ve bu alanda kesilen cezalardan alınan paylardan oluşuyor. Belki okullara internet bağlamak “evrensel hizmet” sayılabilir ama projenin tamamının bu kanunun amacıyla ve fonla ilgili olmadığı açık. Alışıldığı üzere bir fon daha amacı dışında kullanılıyor. Evrensel Hizmet Daire Başkanı İlhami Türkay, sabit telefon ve İnternet altyapısı bulunmayan 1250 köy olduğunu, küçük yerleşim birimleri ve mezralar da dahil edildiğinde 2500 merkezin altyapısının olmadığını açıklamış (Elektrik Mühendisliği, 440. sayı, kasım 2010). Telefon olmayan köye internet nasıl bağlanacak, merak ediliyor.


MEB, 2003-2004 eğitim-öğretim yılından itibaren ilköğretim öğrencilerine, 2006-2007 eğitim-öğretim yılından beri ortaöğretim öğrencilerine ücretsiz kitap dağıtıyor. Ücretsiz ders kitaplarının dağıtımında kitapevlerinin devre dışı bırakılması sonucunda okul çevrelerinde bulunan ve öğrencilere hizmet veren 10 binden fazla kitapevi kapandı, on binlerce esnaf ve kitapevi çalışanı işsiz kaldı. Bu kitapevleri aracılığıyla yardımcı ders kitapları, çocuklara yönelik yayınlar da satılıyor, öğrencilerin okuma alışkanlığının artması sağlanıyordu. Öğrenciler ders kitabı almak için kitapevlerine gitmediği için bu tür kitaplar da satılmaz oldu ve yayıncılık sektörü %30 oranında küçüldü. Oysa ücretsiz ders kitapları öğrencilere verilecek birer kuponla kitapevlerinden dağıtılsaydı, ne kitapevleri kapanacak ne on binlerce kitapçı işsiz kalacak ne de yayıncılık sektörü küçülecekti.
MEB, 2010’da 193 milyon 925 bin adet ücretsiz kitap dağıtmış. Bu kitaplar için 317 milyon lira harcamış. (2011’de de 204 milyon 275 bin 661 adet ücretsiz ders kitabı dağıtılmış.) 2010’da toplam 408.339.289 adet kitap üretildiği göz önüne alınırsa toplam kitap üretiminin neredeyse yarısı ders kitapları ve bunları MEB üretiyor ya da ürettiriyor. MEB, açık arayla Türkiye’nin en büyük yayıncısı. Bu sayıya yardımcı ders kitaplarını, 100 Temel Eser gibi öğrencilere yönelik yayınları eklersek yayıncılık sektörünün kaderini MEB’in politikalarının belirlediğini söyleyebiliriz.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, öğrencilere "Yakın bir zamanda elektronik kitaplarla tanışacaksınız." müjdesini vermiş (Anadolu Ajansı 29.08.2011). Elektronik kitaba geçiş “müjdesi” yayıncılara 2003 yılından beri yaşadıklarını hatırlatıyor ve “FATİH Projesi yayıncılığın sonu mu?” sorusunu sormasına neden oluyor.
Tablet bilgisayar sistemine muhtemel olarak bu eğitim öğretim yılının 2. dönemi geçileceğini söyleyen Bakan Ömer Dinçer, tablet maliyetlerinin, ücretsiz olarak dağıtılan kitaplara eş olduğunu ve ekonomik bazda bir zararı bulunmadığını belirtmiş. Proje maliyetinin 14 milyar lira, ücretsiz ders kitaplarının maliyetinin 317 milyon lira, (üç yıllık proje süresi için 951 milyon lira) olduğunu göz önüne alınca nasıl bir hesap yapılıyor merak etmemek elde değil.
Ama proje hakkında açıklama yapan bakanlık yetkililerinin sayın bakanla ve tabii başbakan Erdoğan’la çeliştiği kesin. FATİH projesinin “e-İçeriğin Sağlanması ve Yönetilmesi Bileşeni” şöyle açıklanıyor; “Öğretim programlarına uygun ve derslerde yardımcı birer ders materyali olarak kullanılmak üzere (abç) elektronik içerikler sağlanacaktır. Bu e-İçeriklerin ses, video, animasyon, sunu, fotoğraf/resim… gibi çoklu ortam bileşenleri ile desteklenmiş öğrenme nesnelerinden ve etkileşimli e-kitaplardan oluşması planlanmıştır. Bu e-içeriklere öğretmenler ve öğrenciler web tabanlı ortamlarda hem çevrimiçi hem de çevrimdışı biçimde kolaylıkla ulaşabilecektir” (fatihprojesi.meb.gov.tr). Abbas Güçlü’nün konuyla ilgili oldukça ayrıntılı bilgiler içeren “Tablet ne getirir, ne götürür?” (Milliyet, 1-2 Ekim 2011) başlıklı yazı dizisine yolladıkları açıklamada da “FATİH Projesi kapsamında elektronik kitap uygulaması ile mevcut defter ve kitapların bir çırpıda ortadan kalkacağı algısı doğru değildir. Zaman içerisinde elektronik kitapların verilmesiyle basılı kitapların sayfa sayısında azalma olacağı öngörülmektedir” diyorlar.
MEB’in “e-İçerik” açısından ne gibi bir hazırlığı olduğu bilinmiyor. Ama ders kitabı üreten yayıncılarla bir işbirliği arayışı olmadığı açık. Eğitime yönelik ve gerçek anlamda etkileşimli “e-İçerik” üreten yayıncılardan bu içeriklerin “ücretsiz” talep edildiği yaygın olarak konuşuluyor. “Ücretsiz” talebin temelinde bütçenin tamamının teknolojik yatırıma gitmesi nedeniyle içeriğe kaynak kalmamasının yattığı söyleniyor. MEB kendi ürettiği kağıda basılı ders kitaplarını elektronik ortama aktararak ve özel sektörden ücretsiz ürün alarak içeriği sağlamayı hedefliyormuş.
Öğrencilerin zararlı içeriğe ulaşmasını engellemek amacıyla mevcut internet sistemi dışında tamamen yeni bir yatırımla “merkezden yönetilebilir denetimli İnternet Erişimi”, “İzlenebilir Ağ Altyapısı (eğitim içeriği paylaşım platformu EBA, Eğitim Bilişim Ağı), “her sınıftan filtreli ve güvenli internete erişimin sağlanması”, “projeye özel arama motoru” gibi önlemler alınması planlanıyor. Tüm bu önlemlerin sonucunda ortaya sadece öğrenci ve öğretmene yönelik, MEB tarafından sürekli denetlenen, kendi içine kapalı bir sistem çıkacağı ve tablet-pc’lerden sistemdeki içerik dışında hiçbir şeye, örneğin google’a ya da bir internet kitapçısına ulaşamayacağı, öğrencilerin tablet-pc’sine bir ansiklopedi ya da 100 Temel Eser listesinden bir e-kitabı indiremeyeceği anlaşılıyor. Bu kapalı sistemin de yayıncılık sektörü için 2003’deki kitapçıları devre dışı bırakan ücretsiz ders kitapları projesinden de ağır ve bitirici bir darbe olacağına inanılıyor. Umarız bu karanlık senaryolar söylentidir. MEB yöneticileri, yayıncıları dışlamadan, aksine onların katkılarını da alarak projeyi hayata geçirir. En azından bakanlığın gelenekselleşmiş kapalı kutu anlayışından vazgeçip ne yapıp ettiklerini, nelere ihtiyaçları olduğunu yayıncılık sektörü ile paylaşırlar. Bu sayın Dinçer ve MEB için küçük bir adım olabilir ama yayıncılık sektörü için e-kitaba, dijital çağa geçişte büyük bir adımdır.
20.10.2011

Yorumlar