Sinek Isırıklarının Müellifi


Barış Bıçakçı Sinek Isırıklarının Müellifi’nde (2011, İletişim yay.) bir yazar adayının ilk romanının basılıp basılmayacağının cevabını yayınevinden beklerken kendi kendisiyle giriştiği hesaplaşmayı konu alıyor.
Romanın kahramanı Cemil, eşi Nazlı ve iki arkadaşından oluşan küçük ve oldukça sınırlı bir hayat yaşıyor. Yıllarca inşaat mühendisliği yaptıktan sonra 35 yaşında işten ayrılıp yazar olmaya karar vermiş. Eve kapanmış. 2000’lerin başından itibaren ekonomik krizlerle işten atılıp “ev erkeği” olan nitelikli işsizlerin bir örneği. Ankara’da, şehrin dışında kurulmuş, gün geçtikçe gelişip büyüyen bir toplu konut bölgesinde yaşıyor. Barış Bıçakçı isim vermese de, kitabın kapağındaki fotoğrafın da yarattığı çağrışımla mahallenin Eryaman olabileceğini tahmin ediyoruz. Cemil’in hayatı, haftada bir oynadığı halı saha maçları dışında bu mahallede ve esas olarak bir oda ve bir salondan oluşan evde geçiyor. Elektrik faturasının zamanında ödenmesi gibi küçük işler, üstkattan banyoya su sızması gibi olaylar, komşudan gelen bir ses ya da evde duyulan bir tıkırtı, yaşlı komşuyla, bakkalla ya da güvenlikle zorunlu olarak kurulan birkaç sözcüklük diyalog bu son derece durağan hayatta anlatılmaya değer önemli olaylar halini alıyor. Olağanüstü olaylar yok, her şey sıradan.
Kitabın arka kapağında yazıldığı gibi Sinek Isırıklarının Müellifi aşk, edebiyat ve arkadaşlıklar üzerine. Ama aşk toplu konutta, ama edebiyatla hayat birbirine karışıyor, ama arkadaş grubu üç kişi... “Toplu konutta aşk” deyince arka kapağın ve roman boyunca Cemil’in yarattığı beklentinin aksine somut bir şey yok. Kast edilen Cemil’le Nazlı’nın evliliğe dönüşen sevgi temelinde gelişen ilişkisi mi? Yoksa çok fazla söze dökülmeyen Cemil’in Nazlı’nın iş arkadaşı genç bir doktora duyduğu geçici ilgi mi? Cemil yeni bir aşkı, bu aşkla birlikte yaşam biçimini aklından geçiriyor ama genç yazar adayı Bertan’ın kız arkadaşı Şeyda’nın verdiği işareti anlamazdan geliyor. Dosyasını okuyup karar verecek güzel editörle bir ilişki kurmayı ise sadece bir an aklından geçiriyor. Editörle edebiyat, yazarlık anlayışı gibi konularda düşsel monologlar kurmakla yetiniyor. Aşık olma isteği duyuyor ama böyle bir girişime cesareti yok. İki yakın arkadaşından İlhan’ın karısını aldatarak genç bir kızla girdiği macerayı da desteklemiyor. “Ben doğru dürüst konuşamadığım, konuşmaktan tad almadığım birine âşık olamam” diyor.
Kitabın adındaki ironi romanın verdiği mesajı da iletiyor sanki. Cemil, “Yazmak bir bakıma anlatılmaz olanı anlatmaktır. Böylelikle anlamsız olanı anlamlı kılmaya cüret etmektir” diyor. Küçük ayrıntıların, detayların anlatıcısı oluyor. “Sinek Isırıklarının Müellifi” olmak romanın kahramanı Cemil’in olduğu kadarı yazarı Barış Bıçakçı’nın da özelliği.
Cemil, roman boyunca, şiirlere, romanlara, öykülere gizli ve açık göndermeler yapıyor ki bu hem yazarın hem de kahramanın düşünsel yapısını, kaynaklarını kavramak açısından önemli bir veri. 50. bölümü oluşturan liste ise bu göndermelerin doruk noktası.
Bıçakçı edebiyata, hayata bakışını hem klasikleşen “veciz sözler”le hem de roman boyunca kahramanın girdiği hesaplaşmalarla okurla açıkça paylaşıyor. “Aforizma modern insanın kullandığı bir ağrı kesicidir. Hiç olmanın ağrısını dindirir. Sonra ağrı yine başlar” diyerek sürekli veciz sözler söyleme ihtiyacının nedenini açıklamaya çalışsa da ve kahramanlarına veciz söz söyletmek Bıçakçı’nın kendine has özelliği halini almış olsa da bana bu aforizmaların yeterinden fazla geldiğini söylemeliyim. Bir doz ayarı gerek. Bazı paragraflar, hatta bölümler sırf aforizma söyleyebilmek için yazılmış gibi. Bıçakçı’nın sevdiğimiz yalın anlatımını zedeliyorlar.
Barış Bıçakçı simasını ve yaşam öyküsünü ne kadar gizlese de okuduklarımız bize Sinek Isırıklarının Müellifi’nin yoğun olarak otobiyografik nitelikte olduğunu düşündürüyor.
01.12.2011

Yorumlar