Svistonov’un Eserleri ve Günleri


Konstantin Konstantinoviç Vaginov, 1899-1934 tarihleri arasında yaşamış. 35 yıllık ömrünü, 15 yıllık yazarlık hayatını şiir, roman ve öykü kitapları ile değerlendirmiş. Petersburg doğumlu, Alman kökenli bir ailenin çocuğu. Vaginov, hukuk eğitimi alırken Kızıl Ordu’ya katılıp Polonya cephesinde savaşmış. Savaş dönüşü Sanat Tarihi Enstitüsü’nde okumuş. Dönemin hakim edebiyat anlayışı toplumsal gerçekçiliğe uzak durmuş. Dadaist, Absurdist, Surrealist çevrelerde yer almış. 1920’lerde yazdığı post-sembolist şiirlerle tanınmış. İlk şiir kitabı 1921’de basılmış. Onu 1926 ve 1931’de yayımlanan şiir kitapları izlemiş.
Edebiyat kuramcısı Mihail Bahtin’le tanışmış, dost olmuş. Onun entelektüel çevresinde yaşananları konu edindiği, türkçede de yayımlanan ilk romanı Keçinin Şarkısı’nı (2011, Everest yay.) 1925- 27 yıları arasında yazmış. Onu iki roman daha izlemiş. 1934’de veremden öldüğünde geriye tamamlanmamış bir roman da bırakmış. Türkçede yayımlanan ikinci romanı Svistonov’un Eserleri ve Günleri’nin girişinde yer alan biyografisinde Sovyet döneminde eserlerinin basılmasına izin verilmediği, ancak 1989’da kitaplarının basılabildiği belirtiliyor. Sanırım bu durum romanlarıyla ya da bazı eserleriyle ilgili. Şair olarak içinde yer aldığı çevrelerin Sovyet Devleti’nin edebiyat anlayışına ters geleceğini öngörebiliyoruz ama şiir kitapları yaşarken yayımlanmış. Romanlarında ise esas olarak edebiyat ortamı üzerinden Sovyet’lerin kültür ve sanat anlayışına bir eleştiri getirdiği belirtiliyor.
Konstantin Konstantinoviç Vaginov türkçede yayımlanan ikinci romanı Svistonov’un Eserleri ve Günleri’nde (Ocak 2012, çev. Kayhan Yükseler, Everest yay.) postmodern diyebileceğimiz bir yöntemle roman yazan bir yazarın öyküsünü ve romanını anlatıyor.
Çevresindeki her şeye romanı için gerekli mi diyerek bakıyor Andrey Svistonov. İnsanları, dostlarını romanına yansıtmak amacıyla izliyor, gazeteleri, dergileri ve tabii kitapları romanında değiştirerek kullanabileceği paragraflar bulmak amacıyla okuyor. “Onun bütün malzemesi, kitapların sayfa kenarlarındaki çirkin alıntılardan, hırsızlama benzetmelerden, ustaca kopyalanmış sayfalardan, dinlediği konuşmalardan, değiştirilmiş dedikodulardan ibaretti” diyor Vaginov ve Svistonov’un okuduğu bir haberi ya da tarihi bilgiyi nasıl yazıya döküp romanına aktardığını da örnekliyor. Bu parçalar birbirine bağlandıkça roman gelişiyor, konusu ortaya çıkıyor. İşe yarayıp yaramadığına bakmadan ne kadar çok basılı şey okursa romanı o kadar gelişiyor.
Olaylar Leningrad’daki edebiyat çevrelerinde geçiyor. Svistonov diğer yazar arkadaşları gibi redaktörlük yapıyor, yazarların söyleşilerini izliyor, toplantılara, kahvehane ve lokantalardaki sohbetlere katılıyor. Dışarıdan bakıldığında herhangi bir yazar gibi görünüyor ama onun farkı arkadaşlarını, gördüğü duyduğu her şeyi romanı için malzeme olarak kullanması. İlk kurbanı “Kuku” diye çağırdıkları İvan İvanoviç oluyor. Görünüşüyle, hal ve tavırlarıyla insanları etkileyen, özgüveni yüksek bir kişi olan Kuku’ya yakınlaşıyor ve birlikte yaşadıklarını kendince yorumlayarak romanlaştırıyor Svistonov. İvan İvanoviç, bir gün Svistonov’a yazdıklarını okutunca tamamen çöküyor, dağılıyor. İkinci kurban kendini Sovyet Cagliostro’su (Okültçü, mistik) olarak tanıtan Psihaçev oluyor. Onunla da benzer bir biçimde yakınlaşıyor ve adamın tüm sahteliklerini yazıya geçiriyor. Sonuçta Svistonov, tüm kahramanların aslında kendisi olduğunu, yazdıkça “romanın içinde kendisini bulduğunu” fark ediyor.
Svistonov’un Eserleri ve Günleri, ilginç konusunun yanında yapısıyla da dikkate değer. Romanla romanın yazılış sürecinin iç içe geçmesi bir yana sayfalar ilerledikçe bu iki boyutun karışmakla kalmayıp zamansal olarak da kronolojik bir sıra izlenmediğini de fark ediyorsunuz. 1920’lerde yazılan, dönemine göre öncü ve erken bir örnek olarak değerlendirebileceğimiz bu romanı özellikle postmodernizm üzerine tartışanların incelemesinde yarar olduğunu düşünüyorum. Çünkü Vaginov romanın, romancının parodisini yazmakla kalmıyor, ironik, kara mizaha varan anlatımıyla parodinin parodisini yaparak bu tür roman anlayışını da eleştiriyor.
01.03.2012

Yorumlar