Memleket Garları

Şair Kemal Varol’un derlediği Memleket Garları (2012, İletişim yay.), Türk filmlerinin başrol oyuncusu Haydarpaşa Garı’nın emekli edildiği günlere rastladı. Garların mimari açıdan yapıldıkları dönemlerin simgeleri olduğu kadar sinemada ve edebiyatta da önemli yerleri vardır. Ama asıl önemlisi kentlerin giriş kapısı olarak bizlerin anılarında kavuşma ve ayrılık noktaları olarak ettikleri yerdir. Önce şehirlerarası otobüsler, sonra hava ulaşımının kolaylaştırması Haydarpaşa gibi birçok garın, tren istasyonunun fark ettirmeden hayatımızdan çıkmasına neden oldu. Memleket Garları’nı bu önemli yapıları tekrar hatırlamak, hayatımıza katmak için de okumak mümkün. Bir demiryolcunun oğlu olan Kemal Varol’un garlara, demiryollarına tutkulu bağlılığını daha önce derlediği Demiryolu Öyküleri’nden (2010, Sel yay.) biliyorduk. O garların içinde yaşayanlardan. Demiryolcu çocuklarının garlarla ilişkileri, anlattıkları hikayeleri daha farklı, daha içli geliyor bana nedense. Memleket Garları’nda hayatı garlarda geçenlerin de hayatında garların önemli işlevleri olmuş olanların da anıları, denemeleri var. Haydarpaşa’da başlayıp Sirkeci, Hadımköy, Alsancak-Buca-Seydiköy, Basmane, Akhisar, Eskişehir, Samsun, Ankara, Ulukışla, Pozantı, Adana, İskenderun, Diyarbakır ve Batman’dan geçip Kurtalan’a ulaşıyorsunuz kitabı okurken. Sanki Kurtalan Ekspresi’nin günler süren bir seferine katılıp garlarda duraklamış, onlar hakkında öyküler kurmuş gibi hissediyor kendini insan. “Demiryollarını sadece bir ulaşım aracı olarak gören resmi zihniyetin aksine, ülkenin siyasal, toplumsal ve kültürel tarihini de içeren nice hikayeyle karşılaşmayı umuyorduk. Daha fazlasıyla karşılaştık. Her yazıya biraz daha yakından bakılınca gar binalarının söz konusu dönemin atmosferi kadar, o şehirlerin kendine has dinamiklerini de yansıttığını, sadece yolun değil aynı zamanda şehrin hikayesini de tüm çarpıcılığıyla ortaya koyduğunu gördük” diyor önsözde Kemal Varol. Memleket Garları’nda Sıddık Akbayır, Feridun Andaç, Mehmet Aycı, Orhan Berent, Ahmet Büke, Behçet Çelik, Şeyhmus Diken, Haydar Ergülen, Yonca Kösebay Erkan, Enver Sezgin, Adnan Özer, Mustafa Uçar ve Erdoğan Yener’in yazıları var. Genellikle anılardan yola çıkarak, ama garların önemi, tarihi, mimari, sosyolojik ve sanatsal işlevleri üzerinde de durarak yazılmış deneme olarak tanımlayabileceğimiz yazılar bunlar. Aralarında organik ya da mantıksal bağlar yok, her yazar kendi bakışına, yazı anlayışına göre kaleme almış yazısını. Kitabın sonundaki biyografisinden restorasyon eğitimi aldığını, kültür varlıklarını koruma üzerine uzmanlaştığını öğrendiğimiz Yonca Kösebay Erkan’ın Haydarpaşa-Sirkeci garları ve Hadımköy tren istasyonu hakkındaki yazıları ise bütünden kopan daha çok bilimsel içerikli, mimari ağırlıklı, tarihi bilgi veren çalışmalar. Erkan’ın yazısından Marmaray projesi ile Haydarpaşa’dan sonra Sirkeci Garı’nın da emekli edileceğini öğreniyoruz. Yani “Haydarpaşa elden gidiyor” diye eylemler yapan küçük ama duyarlı kitlenin henüz vakit varken Sirkeci Garı’nı da kurtarmak için çaba göstermesi, bizlerin de onları desteklememiz gerekiyor. Memleket Garları, çocukluğumuzun garlarını, tren istasyonlarını hatırlamamıza, özlemle anmamıza da vesile oluyor. Tren yolculuklarından da, garlardan da vazgeçmemek gerektiğini düşündürüyor. Ama “modernizmin mabetleri” olarak tanımlanan garların değişen ihtiyaçlar ve yeni ulaşım araçları ile ya hayatımızdan çıkacağı ya da bambaşka kimliklere bürünüp tanınmaz hale gelecekleri de bir gerçek. O değişimden sonra da bu kitap başka bir işlev de kazanıp tanıklıklardan oluşan belge haline gelecek. 29.03.2012

Yorumlar