Norveçli yazar Per Petterson'un
son romanı Lanet Olsun Zaman Nehrine
(Şubat 2012, çev. Aslı Biçen, Metis yay.), adını Mao’nun bir dizesinden alıyor.
Romanın kahramanı Arvid Jansen üç kayıbı aynı zamanda yaşamaktadır. Annesinin
kanser olduğunu bir süre sonra öleceğini öğrenmiştir, karısı boşanmak
istediğini bildirmiştir ve inanmış bir Maocu olarak demir perdenin yıkılıp
sosyalist sistemin çöküşüne şahit olmaktadır.
Arvid annesinin doğum yerine,
Danimarka’daki küçük bir tatil kasabasına yolculuğuna eşlik ederken aile
ilişkilerini, aşk hayatını ve uğruna yaşam biçiminden fedakarlık ettiği
inançlarını düşünür, tartışır.
Arvid’in annesi sert, katı,
disiplinli, sevgisini kolay belli etmeyen biri. Bu nedenle Arvid’in çocukluk
çağları anne şefkatini arayarak geçmiş, onun eksikliğini tüm yaşamı boyunca
hissetmiş, belki de bu nedenle “hep tereddüt eden, hep bocalayan bir adam”. Her
sözü, davranışı ince ince düşünüyor, kılı kırk yarıyor ve bu ruh haliyle
kuşkusuz çevresindekileri de tedirgin ediyor. Karısının iki çocuktan, onca
yıllık evlilik hayatından sonra boşanmaya karar vermesinde Arvid’in kişisel
yapısının büyük etkisi olduğunu anlıyoruz. Karısıyla sevgi bağı kuramıyor,
duygularını tam olarak ifade edemiyor. Kitabın arka kapağındaki “Arvid’in
hikayesi her şeyden önce, duyguların bastırıldığı ve ilişkilerin mesafeli olduğu
bir ortamda içindeki yoğun duyguları ifade etmeye, mesafeleri aşmaya çalışan
bir adamın yaşadığı hüsranın hikâyesi” sözleri romanı tam olarak özetlemiş.
Danimarka’da buz gibi bir
sonbahar havasında titreyerek, çağrışımlarla gelen anılarla hayatını parça
parça gözden geçiriyor Arvid. Bir fabrika işçisi olmasına rağmen oldukça
kültürlü biri olan, iyi kitaplara, kaliteli filmlere meraklı annesinin aslında
Arvid’in rol modeli olduğunu anlıyoruz sayfalar ilerledikçe. Arvid de annesi
gibi inançları için hayatının yönünü değiştirmiştir. Sosyalist düşünceye
bağlanınca Mao’nun öğretisine uyup üniversite öğrenimini terk edip bir matbaada
işçi olarak çalışmaya başlamış, hayatını parti çalışmaları ve matbaa arasında
geçirmeye başlamıştır. Hayatındaki belki de tek iyi şey de o günlerde karısıyla
tanışıp aşık olmasıdır. İnançlarına olduğu gibi sevgilisine de tutkuyla
bağlanır. Hayatına onlar dışında bir şey koymaz.
Arvid, annesinin kendisine uzak
durmasında üniversiteyi terk etmesinin etkisi olduğunu düşünür. Ama biz okur
olarak Arvid’in erkek kardeşini genç yaşta ölümünün anneyi derinden
etkilediğini anlarız. Anne, İkinci Dünya Savaşı’nın derin acıları ile
büyümüştür ve evlat acısını da aynı olgunlukla içine gömmüş, sert tavırlarıyla
acısını perdelemeye çalışmıştır.
Per Petterson Lanet Olsun Zaman Nehrine’de bir trajedi
yazmıyor ama acıyı çok sade, hatta ekonomik bir dille ve çok güçlü bir
anlatımla yazıya geçiriyor. Yaptığı betimlemeler olmasa cümleleri kısa ve ilk
bakışta düz anlamlı. Tıpkı kahramanlarının soğuk ve uzak hallerini yansıtacak
biçimde... Ama sayfalar ilerledikçe o düz anlatımın içerdiği anlam güçleniyor
ve yoğun bir duygu yaratıyor. Pek merak unsuru içermemesine, ilk satırından
sonunda ne olacağı belli olmasına rağmen o insanların ruh halini kavradığınızı
hissediyor, anlatıya kapılıyorsunuz.
Arvid’in yaşadığı içhesaplaşma
annesini de doğru anlamasını sağlıyor. Ana oğul belki de hayatlarında ilk defa
birbirlerine sevgilerini iletme, aktarma olanağı buluyor. Birbirlerini
anlıyorlar.
Hem işlediği konuyla, hem
anlatımıyla, hem de okurunda yarattığı ruh haliyle Lanet Olsun Zaman Nehrine, iyi bir roman. İyi edebiyata hasret
kaldım diyenlere öneririm. Per Petterson’un türkçede yayımlanmış At Çalmaya Gidiyoruz’unu (2008, Metis
yay.) ve tabii çevrilmemiş eserlerini merak etmemek mümkün değil.
03.05.2012
Yorumlar