Yeniden Doğan



Susan Sontag’ın ölümünden sonra bulunan günlükleri yayınlanacağı duyurulduğu andan itibaren büyük bir merak uyandırmıştı. Sontag’ın günlükleri ve defterleri ilk gençlik çağlarından ölümüne kadar geçen zamanı kapsıyor. 1947-1963 yılları arasındaki bölümü kapsayan ilk cilt Yeniden Doğan (Haziran 2013, çev. Begüm Kovulmaz, Agora Kitaplığı) adıyla Türkçede yayınlandı. 
Susan Sontag, iyi bir yazar olmasının yanında birçok ilgi alanı olan ve o alanlarda ürünleri, yazdıkları, düşünceleri ilgiyle izlenen, tartışma yaratan bir entelektüeldi. Biyografilerinde öncelikle eleştirmen olarak anılsa da edebi eserleri, sinemacılığı, tiyatro ve görsel sanatlardaki çalışmaları ile de aynı oranda önemli. Yaşarken dört romanı, bir öykü kitabı, bir tiyatro eseri, dokuz deneme ve eleştiri kitabı yayımlanmış. Dört filmi yazmış ve yönetmiş. Tiyatro eserleri birçok ülkede sahnelenmiş. ABD’de ve Avrupa’da aralarında Beckett’in Godot’yu Beklerken’i de olan birçok tiyatro eserini yönetmiş. İnsan hakları aktivisti olarak onlarca yıl eylemler yapmış. PEN Amerika Merkezi’nin başkanlığını yapmış. Uluslararası birçok önemli ödül kazanmış. 16 Ocak 1933’de New York’da doğmuş, 28 Aralık 2004’de yine New York’ta ölmüş. Paris’te Montparnasse Mezarlığı’na gömülmüş. 71 yıllık dolu dolu bir yaşam.
Yeniden Doğan’da Sontag‘ın kolej ve üniversite yıllarındaki günlüklerinden, defterlerinden parçalar okuyoruz. “Parçalar” diyorum çünkü Sontag bu defterleri yayınlanacaklarını düşünerek tutmamış. O nedenle defterler bir yanıyla günlük niteliğindeyken diğer yandan da Sontag’ın akıl defteri. Okumaları sırasında yaptığı alıntılar, öykü ve roman taslakları gibi birçok malzeme de içeriyor. İzlediği filmler, tiyatro oyunları, dinlediği müzikler, yiyip içtiği yerler, ilgilendiği ya da gittiği şehirler, tanıdığı yazarlar, şairler ve ressamlarla ilgili görüşleri, okuduğu ve okuması gerektiğini düşündüğü kitapların listeleri de yer alıyor. Bunların bir çoğu da sanırım fikir vermesi için kitapta yer alıyor.   
Oğlu David Rieff, annesinin yaşama sıkıca bağlı olduğunu, kan kanseriyle savaşırken bile ölümü aklına getirmediğini belirtiyor. Sontag ölümü kabullenmediği için geride bırakacağı çalışmalarının ne yapılması gerektiği konusunda bir şey söylememiş. Ölüme çok yaklaştığında sadece tek bir cümle etmiş oğluna; “Günlükler nerede, biliyorsun.” Onları ne yapması gerektiğini ise hiç söylememiş. 
Susan Sontag yaşarken yayınlanmasına izin vermek bir yana ailesi ya da dostlarıyla da paylaşmamış bu defterlerde yazdıklarını. Rieff, 2004’de Susan Sontag son kez hastalandığında yaklaşık 100 defterin mahrem şeylerin sakladığı dolabında bulunduğunu belirtiyor önsözde. Daha sonra başka defterler de bulunmuş.
David Rieff, bana kalsa günlükleri hiç yayınlamaz hatta yakardım, diyor. Yayınlama kararını almasında Sontag’ın terekesini daha hayattayken UCLA Kütüphanesi’ne satmış olması etkili olmuş. Terekeye bu defterler de dahilmiş. Sontag’ın anlaşmasına göre terekesinin kullanımı konusunda bir kısıtlama yokmuş. Bu da bir araştırmacının günlükleri düzenleyip yayınlayabileceğini düşündürmüş oğluna ve David Rieff bu işi kendisi yapmaya karar vermiş.
Yeniden Doğan’da Sontag‘ın sadece edebi ve düşünsel hayatı değil özel hayatından da kesitler yer alıyor. Sıradan okurun hiçbir zaman bilemeyeceği mahrem hayatı, tutkuları, saplantıları ve cinsel hayatı, tercihleri... Aşk ilişkileri... Defterler kitaplaştığı anda Sontag’ın tüm özel hayatı, mahremiyeti tamamen ifşa edilmiş oluyor. David Rieff, defterleri yayınlama kararının annesinin “mahremiyetine müdahale anlamına geldiğinin kesin” olduğunu yazıyor.   
Aileden birinin hele oğlunun bu metinlerle karşılaştığından neler düşünüp hissettiği bir yana editörlük görevini üstlenip neyin yayınlanması neyin yayınlanmaması konusunda kararlar vermesi kolay bir konum değil. David Rieff bir oğul olarak değil nesnel bir editör olarak yaklaşmış defterlere. Sadece gereksiz yinelemeleri, tekrarlanan okuma listelerini, tüm bir günün saat saat not edildiği bölümleri çıkartmış. Susan Sontag’ın yaşam öyküsüne kaynaklık edebilecek hiçbir bölüme dokunmamış. Herhangi bir çıkartma ya da eksiltme yaptığında bunu metin içinde ayraçlarla belirtmiş. Kişi ve yer adlarını, zaman zaman konumları ve tarihleri açıklayıcı küçük notlar koyarak günlüklerin daha iyi anlaşılmasını sağlamaya çalışmış. Zaten defterler UCLA Kütüphanesi’nde okurun ve araştırmacıların incelemesine açık olduğu için yapacağı her müdahalenin fark edilmesi mümkün.
Defterler 1947 yılında, Susan Sontag 14 yaşındayken başlıyor. Sontag, lise eğitimini tamamlayınca mutsuz olduğunu düşündüğü evinden, “soğuk ve uzak” annesinden ayrılıp Berkeley’e yüksek öğrenime gidiyor. Sonra okul değiştirip Şikago’da üniversite eğitimine devam ediyor. Felsefe, antikçağ tarihi ve edebiyat eğitimi alıyor. Bu dönemden başlayarak Sontag’ın yazdıklarından yaşam öyküsünü izlemeye çalışıyoruz. Ama defterlerde tutulan günlükler, alınan notlar kronolojik bir sıra izlemediği, arada önemli boşluklar olduğu için bütünlüklü bir yaşam öyküsü oluşturmak mümkün değil. Sontag’ın ergenlikten ilk gençliğe geçerken yaşadığı düşünsel ve cinsel değişimin kendi kaleminden çok açık yürekle anlatımından parçalar okuyoruz.
Sontag kitapta yer alan “Günlük Tutmak Üzerine” başlıklı 31 Aralık 1957 tarihli notunda yaklaşımını açıklamış; “Günlük yazarken kendimi başkalarının karşısında yapamadığım kadar açık yüreklilikle ifade etmekle kalmıyor, yeniden yaratıyorum. Günlük bireysellik algıma aracılık ediyor. Duygusal, tinsel bağımsızlığımı simgeliyor. Dolayısıyla (ne yazık ki) güncel, gündelik hayatımın basit bir kaydı olmaktan ziyade –çoğu zaman- onun alternatifi” (s.168).  
Susan Sontag düşünsel düzeyi, ilgileri ve okuyup üzerinde düşündüğü tartıştığı kitaplarla 14 yaşında bir gençten çok ilerilerde. Sanki bir doktora öğrencisinin notlarını okuyormuş hissine kapılıyorsunuz. Rilke, Gide, Thomas Mann gibi yazarları okuyor. Antik çağ felsefesi üzerine çalışıyor. Bu yazarlar ve eserleri üzerine geliştirdiği eleştiriler ve düşünceleri sanki olgun bir yazarın kaleminden çıkmış gibi.
Diğer yandan da ilk aşk ilişkileri, ilk cinsel deneyimleri hakkında açık yürekli notlar alıyor. Cinsel eğilimi üzerinde düşünüyor. “Lezbiyen” olduğuna karar veriyor. Cinsel deneyim yaşadığı ilk sevgilileri kendi cinsinden. Ama bir kaç yıl sonra, 17 yaşındayken sosyoloji bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışan Philipp Rieff’le evlendiğini öğreniyoruz yazdıklarından. On günlük bir flörtten sonra evlenmişler. Çok geçmeden bir oğulları oluyor (David Rieff).
Susan Sontag bazı dönemlerde hem özel hayatını, hem de yaşadıklarını en ince ayrıtısına kadar anlatıyor bazen de hemen hiçbir şey yazıyor. Büyük bir yapboz ve parçaları birleştirmek için Susan Sontag’ın hayat hikayesini kısacada olsa bilmek okura çok yardımcı olurdu. Keşke Türkçe baskının sonuna ayrıntılı bir biyografi konsaymış.
Yeniden Doğan’daki notlarda açıkça belirtilmiyor ama wikipedi’deki biyografisi bile ne kadar güçlü bir eğitim aldığının, kendisini ne kadar iyi yetiştirdiğinin kanıtı. Şikago’da üniversite eğitimini tamamladıktan sonra edebiyat, felsefe ve din bilim master’ı yapmak üzere Harward’a gidiyor. Etik ,Yunan ve Avrupa felsefesi ve din bilim alanlarında doktora yapmaya başlıyor. Herbert Marcuse ile çalışıyor. Doktorasını tamamladıktan sonra aldığı bir bursla kocası ve oğlunu bırakıp Oxford’a gidiyor. Oxford’da aldığı eğitimden ve yaşam biçiminden memnun kalmadığı için kısa bir tatil için gittiğinde Paris’e yerleşiyor. “Hayatımın en önemli dönemi” dediği bu yıllarda Paris Üniversitesi’nde öğrenim görürken sanat çevrelerine giriyor. Hayatında derin izler bırakacak aşklar yaşıyor. İlk edebi eserlerini kaleme almaya başlıyor.
Yeniden Doğan’ı okurken iyi bir yazar ve düşünür olmak için ne büyük bir emek, ne kadar uzun ve derin bir okuma ve düşünme süreci gerektiğini kavrıyorsunuz. Diğer yandan da Susan Sontag, aşk hayatının nasıl geliştiğini açık yürekle anlatır, kendi kendine tartışırken bir yandan da kendini nasıl yetiştirdiğinin de öyküsünü anlatıyor. Merakla okunan aynı zamanda öğretici bir eser Yeniden Doğan. Artık Susan Sontag’ın yaşam öyküsünü daha çok merak ediyorum.
20.06.2013

Yorumlar