Ian Mc Ewan, 1970’lerden, Soğuk Savaş Döneminden farklı bir
casusluk öyküsü anlatıyor “Bir Parmak Bal”da. Casuslar bu kez edebiyata yönelik
bir operasyon yapıyorlar.
Batı Dünyası’nın ABD’nin, İngiltere’nin Sovyetler Birliği’ne
karşı yürüttüğü mücadele ülke içinde sosyalizmi “bütün kötülüklerin anası”
olarak gösteren propagandalar yapıp, nerede bir sosyalist ya da komünist varsa
onu hemen olağan şüpheli ilan edip hapis etmek şeklinde yaşanırken ülkeler
arasında da daha çok casusluk düzeyinde gelişiyordu. Yani bir tür “psikolojik
savaş” yürütülüyordu.
CIA soğuk savaşın daha başında, 40’larda sanatın ve
edebiyatın da bu mücadelenin bir parçası olabileceğini keşfetti. Özellikle
özgürlük yanlısı sanatçı ve yazarların Sovyetler Birliği’ndeki bazı uygulamaları
eleştirdiklerinde kamuoyunda çok büyük etki yapmaları bunun çıkış noktasıydı. Şimdi
baskısı bulunmayan “Parayı Verdi Düdüğü Çaldı / CIA ve Kültürel Soğuk Savaş”
(çev. Ülker İnce, 2. Baskı, Kırmızı yay.) adlı kitapta sanatçı ve yazarların
soğuk savaşta kullanılmaları ayrıntılı bir şekilde anlatılır.
CIA 50’li yıllardan başlayarak kültür ve sanat alanına büyük
paralar yatırmış ve bu yolla hem Soğuk Savaş’ın kültür ve sanat cephesini açmış
hem de desteklediği eserlerle Amerikan tarzı yaşamı tüm Dünyaya empoze etmeye
çalışmış. Kültür endüstrisini kendi ideolojisine göre kurmuş. Bu girişimin
gövdesini 35 ülkede bürolar açan “Kültürel Özgürlük Komitesi” oluşturmuş.
Komite, Encounter, Commentary, New Leader ve Partisan Review gibi yirmiden
fazla önemli dergiyi, Dünya’nın çeşitli ülkelerinden 200 yayınevini, resim
sergilerini, dans gösterilerini, tiyatro topluluklarını ve ünlü caz ve opera
sanatçılarını dolaylı yollardan çeşitli dernek ya da vakıfları kullanarak
desteklemiş. CIA tarafından finanse edildiğini bilmedikleri Encounter dergisine
yazı gönderen ve dergiden dolgun telif ücretleri alanlar arasında Jorge Luis
Borges, Arnold Toynbee, Bertrand Russell gibi isimler var. (bkz. Parayı Verdi
Düdüğü Çaldı, Sanat ve Edebiyat Dünyasında CIA Parmağı, Kemâl Kök, Sanat
Cephesi Dergisi s.5, www.sanatcephesi.org ).
1970’lerde İngilizlerin ünlü casusluk örgütü MI5 muhafazakâr
kalıplarını kıracak önemli bir adım atıyor ve kadınları da işe almaya başlıyor.
Cambridge Üniversitesi Matematik bölümünü üçüncülükle bitiren Serena Frome da
öğretmeni ve sevgilisi Tony Cannig’in yönlendirmesi ile görüşmeye çağrılıp işe
alınan ajan adaylarından. Serena gençliği ve güzelliği ile dikkati çekse de
aslında işe alınanlar arasında en sönükleri. Onunla birlikte sınavı kazanıp tüm
işe girenler bölümlerini birincilikle bitirmiş. Serena’nın hangi
niteliklerinden dolayı işe alınmış olabileceği iş arkadaşları ve amirleri
tarafından da merak ediliyor. Parlak bir zekâsı yok, işine karşı bir merakı,
heyecanı yok. Sanki herhangi bir bakanlıkta sıradan bir memuriyette
çalışıyormuş gibi hissediyor ve davranıyor.
Kendiyle aynı zamanda işe başlayan arkadaşları
istihbaratçılığa doğru yükselirken o “Kıdemsiz Yardımcı Memur” görevinde
kalıyor. Üstleri tarafından görüşmeye çağrıldığında da başarılı olamadığı için
işten atıldığının bildirileceğini düşünüyor. Serena’yı işten atılmaktan
kurtaran edebiyata olan ilgisi. Matematik öğrenimi görmüş olmasına rağmen
matematiği sevmeyen Serena üniversite yıllarında edebiyat derslerini izlemiş ve
tüm boş zamanlarında sürekli roman okumuş. MI5’da onun kadar edebiyat bilgisi
olan, çağdaş edebiyatı, yazarları bilen başka biri yok.
Serena, “Bir Parmak Bal”
adı verilen bir operasyonda görev alacaktır. İngiltere de Soğuk Savaş’ta
ABD ile aynı cephede yer alan aktörlerdendir. MI5’ın bu mücadelede geride
kaldığını düşünen yöneticiler edebiyat alanında CIA’inkine benzer bir operasyon
yapmaya karar vermişlerdir. İnsan hakları ve özgürlükler açısından Sovyetler
Birliği ve Demir Perde ülkelerindeki uygulamalara karşı çıkan genç ve parlak
yazarları tespit edip desteklemeye ve onlardan gelecek yıllarda Soğuk Savaş’ın
kültürel cephesinde faydalanmayı düşünmektedirler.
MI6’nın George Orwell’i ve “1984”, “Hayvanlar Çiftliği” gibi
eserlerini Soğuk Savaş’ın birer unusuru olarak nasıl kullandığını göz önüne
alarak “Güncel konularda makale de yazan” romancılar bulmaya karar vermişler. “Doğu
blokunda baskı altındaki yazar dostlarına biraz zaman ayırabilecek, belki
destek vermek için oralara gidecek veya kitaplar gönderecek, zulüm gören
yazarlar için imza kampanyalarına katılacak, buradaki yalandan Marksist
meslektaşlarını devreye sokacak, Castro’nun Küba’sında hapse atılmış yazarlar
hakkında konuşmaktan korkmayacak tipte birini arıyoruz” diye anlatıyorlar.
Böyle bir yazar bulduktan sonra paravan kuruluşlar aracılığıyla ona burs
verilecek ve iki – üç yıl bir işte çalışmasına gerek olmadan kitaplarını
yazmasını sağlayacak maddi gelire sahip olması sağlanacak. Amaç yazarın
farkında olmadan, kendi yazarlık ve entelektüel faaliyeti içinde İngiliz
istihbaratına ve Soğuk Savaş’a hizmet etmesini sağlamak.
Serena Frome’un ilgilenip burs almasını sağlaması istenen
genç yazar Tom Haley’dir. Haley Sussex Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve
edebiyatı okumuş, halen orada doktora yapıp, bir yandan da dersler vermekte.
Edebiyat dergilerinde öyküleri ve makaleleri yayımlanmış. Doğu Avrupa’daki
muhalif çevrelerle ilgili, onların yaşadığı sorunlar hakkında da yazıyor.
Serena’dan istenen Haley hakkında hazırlanmış dosyayı incelemesi, öykülerini
okuması ve bu iş için uygun adam olup olmadığına karar vermesi. Bu kararı
alırken gidip adaya bir göz atmasını da öneriyorlar. Serena kendini paravan bir
vakfın bu işle görevli yöneticisi olarak tanıtacak. Haley bursu kabul ederse de
ödemeler bu vakıf üzerinden yapılacak.
Serena, Haley’in dosyasını inceliyor, yayımlanmış öykülerini
okuyor ve bu genç yazarın yazdıklarından çok etkileniyor. Gidip görmeye karar
veriyor ve ilk karşılaşmalarında bu genç adamdan hoşlanıyor. Boş olan kalbini
dolduracağını düşünüyor ve aralarında hızla bir ilişki başlıyor. Haley’in bursu
kabul etmesinden sonra da vakıftan gelen dolgun aylıklarla maddi sıkıntı
çekmeden güzel günler geçiriyorlar. Tahmin edileceği gibi bu aşk ilişkisi
işlerin karışmasına da neden oluyor.
Ian McEwan “Bir Parmak Bal”ı (Şubat 2014, çev. Duygu Akın,
Yapı Kredi yay.) romanı tekrar okumanızı bile gerektirecek sürprizli bir
finalle noktalamış. Dünya’da çoksatan listelerine giren kitap Türkiye’de de
ilgiyle okunacaktır. İkinci baskı yapılırsa kitabın tekrar okunmasında yarar
var, bazı yazım hataları gözden kaçmış, bir cümle de yarısında kopup başka bir
cümlenin sonu ile birleşmiş yani bir anlam kayması da oluşmuş. Düzeltmekte
fayda var.
Ian Mc Ewan oyunun kurallarını iyi bilen bir romancı. O nedenle de
kitapları her zaman çok satan listelerine giriyor. Ama bunu yaparken yapıtın
edebi değerinden çok fedakârlık etmiyor. Edebi tadı alıyorsunuz. 70’li yılların
İngiltere’sini sosyal ve ekonomik boyutlarıyla çok iyi canlandırıyor. Siyasi
havayı ve bu havanın insanlara nasıl yansıdığını muhalif bir bakış açısı ile
ustaca anlatıyor. Dönemin edebiyat dünyasını, orada yaşanan ilişkileri de yine
eleştirel bir bakışla yansıtıyor. Çoksatar okuru içinse karmaşık insan ve aşk
ilişkileri, ajanların gizli dünyalarında neler yaşadıkları ve tabii bir tutam
da cinsellik var. 29.05.2014
Yorumlar