Giray Kemer’in “Olaylar Boksörün Pazı Sarması Yemesiyle
Başladı” (2014, İletişim yay.) adlı ilk kitabı sanıyorum en garip adlı kitaplar
listesinde sadece bu yılın değil son on yılın listelerini altüst edip ilk
sırayı alacak nitelikte. Giray Kemer, daha önceden bildiğimiz bir ad değil.
Bilinmezde kalmayı tercih etmiş olmalı ki kitabın ikinci sayfasında yer alan
biyografisi de çok kısa ve öz; “1987’de Ankara’da doğdu. 2011 Marmara Hukuk
Fakültesi mezunu. Ankara’da yaşıyor. Avukat.” İnternette aradığınızda “Mustafa
Giray Kemer” adıyla hukuk ağırlıklı ve birkaç satır daha uzun bir biyografisine
rastlıyorsunuz (bkz. “www.taskinkemerhukuk.com/index.php/ekibimiz” ama orada
edebiyatla ilgisinden bile söz edilmemiş. “Mustafa Giray KEMER, amatör olarak
müzik ile ilgilenmektedir” deniyor ki müzik ilgisini kitabı okurken yaptığı
göndermelerden de hissediyoruz.
Yazar tanıdık değil, kitabın adı garip hatta itici ama neyse
ki en azından beni çekecek bir veri var. Beşinci sayfada “Ustam ve abim Barış
Bıçakçı’ya, kardeşim Utku Gürtunca’ya teşekkürler...” cümlesi var. Barış
Bıçakçı hemen hiçbir eserini kaçırmadığım, zevkle okuduğum yazarlardan. Utku
Gürtunca da şu sıralar televizyon dizileri yazsa da Barış Bıçakçı gibi az ve öz
sözle çok şey söyleyebilen bir mizah yazarı. Bir dönem Sabah Gazetesi’nde Hakan
Köksal’la birlikte yazdıkları Bizim Duvar’ları hatırlayacaksınız. İkisi de şimdi
birer twitter fenomeni. Utku Gürtunca editörlüğünü zevkle yaptığım
yazarlardandır.
“Olaylar Boksörün Pazı Sarması Yemesiyle Başladı” çok kısa
ve öz yazılmış, en uzunu üç sayfalık öykülerden oluşmuş bir öykü kitabı havasında.
92 sayfa. Kitap adını da öykülerden (ya da bölümlerden) birinden almış. Beşinci
sayfadaki içindekiler bölümü öykü kitabı izlenimini desteklese de sayfalar
ilerledikçe aslında bir anlatı okuduğunuzu düşünmeye başlıyorsunuz ki bu tarza
Barış Bıçakçı’dan aşinayız. Bir ara kitabın adındaki boksörle soyadındaki kemer
arasında bağlantı kurup “Giray Kemer”in takma bir ad olduğunu ve Barış
Bıçakçı’nın mahlas olarak kullandığını düşünmedim değil.
Boks yapan, rock müziğe meraklı, biraz entelektüel, kalbi
kırık Ankaralı bir gencin bohem günlerini biraz kopuk kopuk da olsa anlatıyor
Giray Kemer. Kasıtlı boşluklar ve cevapsız bırakılmış sorular dışında anlatının
bir devamlılığı, bütünlüğü var. Kahramanımız bir arkadaşıyla birlikte yaşıyor.
Sürekli içki içiyor, cigaralık sarıyor, müzik dinliyor, barlarda rastladığı yeni
kadınlarda kalbini kıran aşkını arıyor, bulamıyor.
Anlatı aynı evde yaşayan ve aynı kıza aşık iki arkadaşın
öyküsü olarak ilk bakışta Barış Bıçakçı’nın sinemaya da uyarlanan “Bizim Büyük
Çaresizliğimiz”ini anımsatsa da bu sadece bir ilk izlenim. “Olaylar Boksörün
Pazı Sarması Yemesiyle Başladı” bir kaybedenin arayışının anlatıldığı bir
anlatı olarak Beat Kuşağına daha yakın. Dili de o tarza uygun. “Nerde lan Ahu
Tuba?” diye başlıyor. Bukowski havaları bile bulabilirsiniz ama bir Beat Kuşağı
öykünmesi değil. Oldukça yerel, Türkiyeli, hatta Ankaralı bir anlatı. Kendine
has bakışını, kısa cümlelerini, benzetmelerini, arada sırada ağzı bozulan anlatımın
öykü geliştikçe daha çok benimsiyorsunuz. Günümüz Ankarası’nda kalbi kırık bir
kaybeden nasıl yaşar, neler yapar, ne gibi olaylara karışır kısacık bölümlerde
vurucu bir biçimde anlatılıyor. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim bu kısa
bölümler kendi içlerinde birer öykü olarak var olmuyor. Yani bütünden koparıp
tek başına okuduğunuzda pek öykü tadı almıyorsunuz.
“Olaylar Boksörün Pazı Sarması Yemesiyle Başladı” keyifle okunan iyi bir
ilk kitap. Giray Kemer iyi bir anlatıucı, giderek daha da ustalaşacaktır. Yeni
eserlerini merakla bekleyeceğim. 21.08.2014
Yorumlar