Beşir Ayvazoğlu “He’nin İki Gözü İki Çeşme”de Çağdaş Türk
şiirinin yaşarken “alay suikasiti”ne uğramış, önemi ancak ölümünden onlarca yıl
sonra anlaşılmış büyük bir şairinin, Asaf Halet Çelebi’nin yaşam öyküsünü
anlatıyor.
Asaf Halet Çelebi, 28 Aralık 1907’de İstanbul'da doğmuş.
Sekiz yıl Galatasaray Sultanîsi'nde, üç ay Sanâyi - Nefîse Mektebi'nde okumuş, Adliye
Meslek Mektebi'nden mezun olmuş. Zabıt kâtipliği, Osmanlı Bankası'nda, Devlet
Denizyolları'nda ve İÜEF Felsefe Bölümü kütüphanesinde memurluk yapmış. Farsça,
Arapça, Fransızca, Hintçe ve Sanskritçe öğrenmiş. Mevlevi şeyhi Remzi Efendi ve
Rauf Yekta Bey’den klâsik müzik dersleri almış.
18 yaşına kadar klasik tarzda gazeller yazmış. Eski Doğu
Kültürü ve tasavvuf kaynağından gelen temler ve motiflerle beslenen serbest
şiirleri 1937'den itibaren Ses, Küllük,
Hamle, Servet - i Fünûn - Uyanış, Yeditepe, İstanbul, Türk Sanatı dergilerinde
ve Gün gazetesinde yayımlanmış. (bkz.
Tanzimattan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, Yapı Kredi yay. 3. Baskı 2010).
Ahmet Hamdi Tanpınar yaşarken tanınmamasının nedeni olarak
“Sükut suikasti”ne uğramasını gösterir. Değeri bilinmemiş, önemsenmemiş,
“Kırtıpil Hamdi” gibi lakaplarla küçümsenmiştir. Asaf Halet Çelebi’yi de
Tanpınar’a benzetirim. Çelebi de küçümsenmiş, önemsenmemiş ve alayla
karşılanmıştır. O nedenle “alay suikasti”ne uğramış dedim.
Asaf Halet Çelebi’nin ilk şiirlerini yayımlaması Garip
akımının çıktığı döneme rastlıyor. 1938’de Ses Dergisi’nde yayımlanan “Cüneyd”
şiiri ile dikkatleri çekiyor. Bu şiir Garip çizgisinde ancak dikkatli okuyucu
arkasındaki kültürel donanımı ve göndermeleri görebilir. Bu niteliği
görülmüyor. Şairin klasik tarzda gazeller yazarken nasıl bir değişim geçirip
kalıbı, kafiyeyi reddeden bu modern şiir anlayışına ulaştığını da kimse merak
etmiyor. Şiirlerinde kullandığı “om mani
padme hum” gibi yabancı sözcükler, Mevlevilik ile bağ kuran Farsça sözcükler,
kalıplar tamamen anlamsız şeyler sanılıp, dönemin şiir anlayışına göre değerlendirilerek
“Batı özentisi” diye nitelendiriliyor. Orhan Veli ve arkadaşları gibi Çelebi de
gazetelerin, mizah dergilerinin, karikatürlerin alay konusu olmuş.
Beşir Ayvazoğlu, Çelebi’nin kızıp sinirlenmek bir yana bu
alayları büyük bir olgunlukla karşıladığını yazıyor “He’nin İki Gözü İki Çeşme”de
(Kasım 2014, Kapı yay.). Ayvazoğlu’nun kitap boyunca “şair” diye andığı Asaf
Halet Çelebi’nin ünü öylesine yayılmış ki gençlik arasında “om mani padme hum”
sözü bir slogan halini almış. İnsanlar Şair’i gördükleri yerde yolunu çevirip
bu şiiri okuması için ısrar etmeye başlamışlar. Şair de istekleri reddetmeyip
şiirini teatral bir eda bile okurmuş.
Kısa biyografisinden de anlaşılacağı gibi Asaf Halet Çelebi
hem kendi kültürümüzü iyi bilen, özgün kaynaklarından okuyup haklarında
kitaplar yazabilecek biri hem de Dünya kültürüne hakim bir entelektüel.
Yaşadığı dönemde Dünya dendiğinde “Batı” anlaşılmasına rağmen o Asya ile de
ilgilenmiş. Budizmin adının bile anılmadığı bir dönemde onun yabancı sözcükler
ve terimler yer alan, kültürel göndermelerle dolu şiirlerinin anlaşılması
kuşkusuz olası değildi. İnsanlar da anlayamdıkları şeyi kuşku ile karşılar,
kendi cahillikleri anlaşılmasın diye de alaya başvururlar.
Behçet Necatigil her zamanki kısa, öz ve yerinde yargıları
ile Asaf Halet Çelebi’nin şiirini şöyle yorumlamış; “Doğu-Batı kültürlerini
bağdaştırarak, ilhamını Asya tasavvuf ve dinler tarihinin ünlü kişilerinden,
Eski Doğu medeniyet ve masallarından alan, egzotik şiirleriyle tanındı. Kendi
deyişiyle, ‘hayatta olduğu gibi, somut malzemeyle soyut bir âlem’ yarattı; bir
hayal ve duygu şairi değil, bir sezgi şairi oldu, 1940 yıllarında Yeni Şiir
Akımı’na kendine özgü bir hava ile o da katıldı.”
“Doğu-Batı kültürlerini bağdaştırarak” yazılan bir şiirin o
dönemin sağ ve sol olarak ikiye ayrılmış edebiyat ortamında karşılığını
bulamamış olması şaşırtıcı değil. Asaf Halet Çelebi, ilk eserlerini muhafazakâr
dergilerde yayımlıyor. Örneğin Necip Fazıl’ın büyük ilgisini ve desteğini görüyor.
Asaf Halet Çelebi’nin ilgisinin ve bilgisinin sadece Türk ve İslam kültürüne
yönelik olmadığı anlaşılınca da dışlanıyor. Ayvazoğlu “Türkçü ve muhafazakâr
dergilerde en fazla alay edilen ve Türk şiirini ‘rezil’ etmekle suçlanan
şairlerin başında o gelir” diyor. Aynı şekilde Garip çizgisinde, dönemin
Fransız şiirinden etkilenen şiirler yazmadığı aksine Doğu’ya ve kendi
kültürümüze de açık olduğu, çok derin bir kültürel donanımı olduğu ortaya
çıkınca “sol” çevrelerden de ilgi görmüyor. Çünkü “sol”un sırtı Doğuya ve kendi
kültürel geçmişimize dönük. Tam bir iki arada bir derede kalma durumu.
Asaf Halet Çelebi’nin tek garipsenen, dışlanan yanı
yazdıkları, şiirleri değilmiş. Kişiliği, giyimi, konuşma biçimi, insanlara
davranışları kısacası yaşam biçimi ile de garipsenmiş. Beşir Ayvazoğlu “Bazı
tuhaf hallerinin ve küçük memur kimliğinin de aşağılanıp dışlanmasında rolü
olduğunu zannediyorum” diyor. Çelebi, “Osmanlı bakiyesi bir aydın” olarak
köşklerde, yalılarda büyümüş. İnsanlara o terbiye ile davranıyor. Ama o
davranış biçimi küçümseniyor, alay konusu oluyor.
Sanıyorum Asaf Halet Çelebi’nin yaşama bir şair olarak
bakması ve herhangi bir ideolojik koşullandırma olmadan sadece şair olarak
yaşamak ve anılmak istenmesinin de dışlanıp küçümsenmesine, nihayet görmezden
gelinmeye çalışılmasında etkisi büyük. Çünkü 80’li yıllara kadar insanlar
sanatçı da olsalar öncelikle siyasi tercihleri ile değerlendirildi. Asaf Halet
Çelebi’nin ancak 80’li yıllardan sonra keşfedilmesinin, değerinin
anlaşılmasının nedeni de sanata siyasi koşullanmışlıkla bakılmamasıydı.
Beşir Ayvazoğlu, “Ancak soldan ve sağdan Doğuyu ve Batıyı
iyi bilen –Abidin Dino, Arif Dino ve Erol Güngör gibi- bazı aydınların Asaf
Hâlet Çelebi''nin değerini zamanında fark ettiklerini söyleyebilirim” diyor. Şair’e
dönemin önemli resamları da ilgi göstermiş, değer vermiş. Çelebi ile Tanpınar arasında benzerlikler
buluyorum. Aynı dönemlerde yaşamış ve benzer tavırlarla karşılaşmışlar. Aynı
dost çevrelerinde bulunmuş, aynı dergilerde yazmışlar. İnsan, nasıl bir ilişkileri
vardı diye merak ediyor. Ayvazoğlu, “Şair’in Şeyh Galip’e kendisi kadar tutkun
olan Ahmet Hamdi Tanpınar’la ilişkilerinin dercesi hakkında maalesef hiçbir
kayda rastlamadık” diyor.
Ayvazoğlu’nun Asaf Hâlet Çelebi ile ilgilenmesine Mustafa
Miyasoğlu’nun 1985’de Semih Güngör adıyla yayımladığı “Asaf Hâlet Çelebi” kitabı
neden olmuş. Adam Yayınları 1983’de Çelebi’nin şiirlerini yeniden günışığına
çıkartmış, şiir çevrelerinde, özellikle 80 Kuşağı şairleri arasında bu şiirler
heyecanla karşılanmıştı. Şiir Atı’nın 2. sayısında, Kasım 1986’da şiirini
inceleyen önemli yazılar yayımlanmıştı. Ayvazoğlu’nu Çelebi’nin biyografisini
yazmaya esas ikna eden ise Ali Birinci''nin Türk Tarih Kurumu başkanı olduğu
dönemde, Asaf Hâlet Çelebi’nin özlük dosyasının bir sahaftan kurum adına satın
aldığını bildirmesi olmuş.
Beşir Ayvazoğlu “He’nin İki Gözü İki Çeşme”de Asaf Hâlet
Çelebi’nin yaşam öyküsünü edebiyat ekseninde ama özel yaşamını da ihmal etmeden
anlatırken 1940’lı – 50’li yılların edebiyat ortamına da yakından bakıyor. Çok
önemli bilgiler aktarıyor. Kitapta hem Asaf Halet’le hem de dönemin edebiyat
ortamı ile ilgili birçok fotoğraf ve görsel malzeme de var.
Beşir Ayvazoğlu’nun “Bir Asaf Halet Çelebi” altbaşlıklı
biyografisi “He’nin İki Gözü İki Çeşme” büyük bir emeğin ürünü, çok okunaklı, okuyanı
zenginleştiren bir yapıt. “Türkiye’de biyografi yazılmıyor” diye yazıklananlara
da istenirse nasıl iyi biyografiler yazılacağına güzel bir örnek.
11.12.2014
Yorumlar