Elias Canetti’nin başyapıtı, tek romanı “Körleşme”nin
kahramanı Prof. Peter Kien, çoğu kitap tutkununun hayal ettiği biçimde 25 bin
kitabı ile beraber yaşıyor. Kendine kalan miras sayesinde geçim derdi yok.
Zamanını sadece kitaplarıyla geçiriyor. İstediği kitabı satın alabiliyor.
Dışarıdan bakıldığında bir kitap tutkununun ideali olabilecek bu yaşam biçimi
aslında kahramanının kendi kendini hapsettiği hapishanesi olmuştur. Peter Kien
insanlarla ilişkisini en alt düzeye indirmiştir. Eşi, dostu yoktur. Tek
akrabası olan kardeşi ile de görüşmez. Çok ünlü bir sinolog olmasına rağmen
uluslararası toplantılara katılmaz, meslektaşlarıyla görüş alış verişinde
bulunmaz. İnsanlarla ilişki kurmamak için elinden geleni yapar. İlişki kurmak
zorunda kalırsa da küfredip, itip kakacak kadar kaba davranır. Sokağa sadece
günün erken saatlerinde ilgisini çekecek yeni kitap var mı diye kitapçı
vitrinlerine göz atmak, kitapların kokusunu içine çekmek amacıyla çıkar. Gününü
evinde kitap okuyarak, araştırmalar, başta Çince olmak üzere Doğu dillerinden
çeviriler yaparak, makaleler yazarak geçirir.
Prof. Kien’in yaşam biçimi fildişi kulesindeki bir aydının
nasıl yaşadığını simgeler. Tamamen yabancısı olduğu Dünyayla kurduğu ilk
iletişimde bu fildişi kulenin yıkılacağını tahmin etmek de zor değil. Onun
nasıl bir şiddetle yerle bir edileceğini, bu kibirli aydının insanlarla ilişki
kurunca ne hallere düşeneceğini ise “Körleşme”yi (Ocak 2015, Çev. Ahmet Cemal,
Sel yay.) okumadan tahmin etmek olanaksız.
Prof. Kien’in kendini insanlardan tamamıyla soyutlamış
olmasının en önemli neden ve sonuçlarından biri de kendinden başka hiç kimseyi
sevmemesi, insanları değersiz, küçük ve cahil görmesidir. Kadınlara düşmanlığı
ve nefreti ise daha da üst düzeydedir. Ama günlük gereksinimlerini
karşılayabilmek için bir kadının hizmetine gereksinimi vardır.
Therese Krumbholz
sekiz yıl boyunca Kien’e tam da onun istediği gibi hizmet eder, kitapların
üzerine tek bir toz tanesi düşmesine izin vermeyecek kadar titiz, kahvaltısını
tam saatinde getirecek kadar dakik, tek bir kelime etmeyecek kadar sessiz ve
gerekmediği hiçbir zaman ortada gözükmeyen bir hizmetçi.
Therese aslında “cahil, açgözlü ve
bencil”dir. Prof. Kien’i sürekli izler, gizlerini çözmeye çalışır. Artık orta
yaşı geçmiş olan Therese’nin amacı geleceğini güvence altına almaktır.
Geleceğini güvence altına almasını sağlayacak fırsatı da bir yanlış anlama
sayesinde yakalar.
Prof. Kien’in en büyük endişesi kendisinden sonra
kitaplarının başına bir şey geleceği, kütüphanesinin dağılıp yok olacağıdır. Hizmetçisi
Therese'nin kitaplarına tam da istediği ilgiyi gösterdiği yanılsamasına
kapılır. Gelecekte kitaplarını koruyacak kişinin Therese olduğuna inanarak
kendinden yaşça büyük ve hiçbir ortak özelliği bulunmayan bu kadınla evlenir.
Therese ile evliliği Prof. Kien’in felaketi olur. Therese
yavaş yavaş evde hakimiyet kurar. Küçük, karanlık hizmetçi odasından evin içine
doğru yayılır. Sonunda Prof. Kien evin dörtte üçünü içindeki kitaplarla
birlikte Therese’ye bırakmak zorunda kalır. Hizmetçi evin hanımefendisi
olmuştur. Therese’ye karşı tek sığınacağı şey “körlük”tür. “Körlük, zamanı ve
mekânı alt etmeye yarayan bir silahtır; varlığımız tek dayanağını
duyularımızla, gerek yapıları, gerkese kapsamları bakımından pek yetersiz olan
duyularımızla kavrayadığımız birkaç kırıntının dışında, sonsuzluğa dek uzanıp
giden bir körlükte bulur. Evrende egemen olan kuram, körlüktür. Körlük,
birbirlerini görmeleri halinde beraberlikleri düşünülemeyecek nesnelerin ve
yaratıkların yanyana bulunmalarına olanak tanır. Zamanın artık çekilmez olduğu,
taşınması olanaksız bir yüke dönüştüğü noktada koparılabilmesi ancak körlüğün
yardımıyla düşünülebilir” (s.94-95).
Prof. Kien, Therese’ye karşı “körleşme” yöntemini
kullanacaktır. Bu körleşme yaşamının tüm amacı olan kitap okumasını ve
yazmasını engellediği gibi Therese’yi de engelleyemeyecektir. Tıpkı daha sonra
Prof. Kien’i kapının önüne koyup nefret ettiği Dünya ve kitlelerle birlikte
yaşamak zorunda bıraktığında da işe yaramayacaktır.
“Körleşme”nin ilk bölümü “Dünyasız Bir Kafa” adını taşır. İkinci bölüm “Kafasız Bir Dünya”da bu kibirli
aydının fildişi kulesinden çıkıp yaşama karıştığında en cahil insanların bile
elinde oyuncak olacak kadar çaresizleştiğini görürüz. Başta kitap sevgisi olmak
üzere tüm zaaflarından yararlanarak cebindeki paraları ele geçirmeye
çalışırlar. Kien’in körleşme yoluyla kendini kapaması, olayların akışına
bırakması bir işe yaramaz, aksine sonunu hızlandırır.
Cüce ve kambur Fischerle’nin oyunları bu bölüme damgasını
vurur. Fischerle Kien’in neredeyse tüm servetini ele geçirmiştir ve Amerika’da
yeni bir yaşam kuracaktır. Ama yaşam ya da romanın tanrısı Canetti onun da
amacına ulaşmasına izin vermez. Yaptığı kötülüklerin cezasını hazin bir ölümle
öder.
“Kafasız Bir Dünya”nın
yani sokaktaki yaşam tamamen kötülükle doludur. İnsanlar birbirlerine kötülük
yapmak, küçük duruma düşürmek için ellerinden geleni yapar. Küfür ve şiddet bu
yaşamın simgeleridir. Canetti adeta “Dünyasız Bir Kafa”ya karşı “Kafasız Bir
Dünya”nın önerilemeyeceğini örneklemiştir. Bölümün sonunda Kien yarı
deli bir durumda kapıcısına sığınır.
Son bölüm “Kafadaki
Dünya”da Prof. Peter Kien’in Paris’te yaşayan kardeşi ruh doktoru
Georges Kien olaylara el koyar. Georges Kien ağabeyinin tamamen tersi bir
yapıdadır. Sosyaldir, sürekli insanlara yardımcı olmaya çalışır ve başta
kadınlar olmak üzere insanları sever, sevilir.
Georges Kien, Viyana’ya gelir gelmez ağabeyinin nasıl bir
duruma düşürüldüğünü anlar. Therese’yi işgal ettiği evden çıkarır, ağabeyinin
gardiyanlığını yapan kapıcıyı uzaklaştırır ve mahvedilen kütüphanenin
kitaplarını rehinden kurtarır. Tüm bunlara rağmen Peter Kien fildişi kulesine
yeniden kapanıp “Dünyasız Bir Kafa”daki
durumuna dönebilecek midir? Bilemeyiz. Ama iki kardeşin hesaplaşması, Peter
Kien’in kendini savunurken söylediği sözler, kısa sürede toparlanabileceğini
düşündürüyor.
Elias Canetti
“Körleşme”yi 1931’de, 26 yaşındayken yazmış. Roman 1935’de Viyana’da basılmış. 1943’de
İngilizceye çevrilmiş ama Canetti çevirinin basılması için savaşın bitimini
beklemiş. 1946’da roman İngiltere’de basılmış. Ama “Körleşme”nin Dünya çapında
üne kavuşması için Canetti’nin “Kitle ve İktidar”ının (Ayrıntı yay.) 1960’da
yayımlanmasını beklemek gerekmiş.
“Körleşme”yi
Türkçede okuyabilmemiz içinse Canetti’nin 1981’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü
almasını beklememiz gerekmiş. Usta çevirmen Ahmet Cemal, çevirinin yeni
baskısına yazdığı önsözde çeviriye 70’li yılların ikinci yarısında Oğuz Atay’ın
kitaba dikkati çekmesi ile başladığını anlatıyor. Yani Canetti’nin Nobel alması
ile “Körleşme”nin Türkçede yayımlanması hoş bir tesadüf olmuş.
“Körleşme”nin
öneminden söz edenler, romanın gelmekte olan Nazizm’in habercisi olabilecek bir
içerikte olmasına dikkati çekiyor. Türkçedeki yayımı da ilginçtir 12 Eylül
Askeri Darbesi’nin en karanlık günlerine rastlamıştı. “Körleşme”yi de yazarı
Canetti’yi de bilmiyorduk. Ama romanı okuyanları derinden etkilediğini de
biliyorum.
“Körleşme”
“modernist” bir roman olarak tanımlanıyor. Çağdaş Dünya romanında James
Joyce’un “Ulysses”i önemli bir eşiktir. Birçok roman gibi “Körleşme” de “Ulysses”le karşılaştırılmış.
“Canetti’nin romanı, James Joyce’un Ulysses ile erişmek istediğinin ötesine
geçen bir adımdır…” gibisinden büyük laflar bile edilmiş. “Körleşme” ile “Ulysses” arasında ne
anlatım, ne biçim ne de konu açısından bir benzerlik bulmak olası değil. Yani
yapılan elma ile armutu karşılaştırmak gibi bir şey. Öte yandan Canetti’nin de
belirttiği “Kafka etkisi”nin üzerinde durulmaya değer. Canetti Kafka’nın özellikle
Dönüşüm’ündeki dilden etkilenmiş, onun kadar yalın yazmaya çalışmış ama sonuçta
ortaya 565 sayfalık dev bir yapıt çıkmış.
Elias Canetti’nin “Körleşme”si modern romanın başyapıtlarından
biri olarak tekrar tekrar okunmayı, hakkında konuşmayı, tartışmayı hak eden bir
roman.
19.02.15
Yorumlar