Fatih Balkış yeni romanında başyapıtı olacak operayı yazmaya
çalışan bir sanatçının öyküsünden yola çıkarak “baht dönüşü”nü anlatıyor. “Baht
dönüşü” tragedyadaki “peripetie” teriminin türkçeleştirilmiş hali. Olayların
mutluluktan mutsuzluğa, ya da tersi yöne dönüştüğü noktaya baht dönüşü deniyor.
Aristoteles Poetika’da kullanmış ilk kez. Kıvanç Nalca “Tragedya kahramanının
kendisine biliciler ve tanrılar tarafından gelen bin bir uyarıya kulak asmayıp,
burnunun dikine gitmesi, bir noktada gerçeği fark etmesi sonra da yaşadığı
doğal yıkım...” diye tanımlamış aynı başlıklı yazısında.
“Baht Dönüşü” (Haziran 2015, Can yay.) İstanbul’da
Harbiye’de ailesinden kalmış dairenin çatı katında yaşayan orta yaşlı bir sanatçının
evden çıkıp yürüyerek İstanbul Müzik Festivali’nin açılış konserine gidişi süresinde
düşündüklerinden, bir anlamda kendi ile hesaplaşmasından oluşuyor. 90 sayfalık
tek bir paragraf. Yoğun bir metin ama tekrarlarla gelişen anlatım tekniği ile
akıcı bir anlatı.
Romanın sonuna doğru adını öğreneceğimiz İshak tek başına
yaşıyor, olabildiğince az insanla ilişkisi var. Dostum diyebileceği hemen hiç
kimse yok. Annesi babası ölmüş, ailesinden sadece kendisine her zaman destek olan
kız kardeşi ile görüşüyor. Roman boyunca sürekli adını andığı öğrencisi Ferhat
ve kendisi gibi izole bir yaşam süren “hayatını bir tek satranç oyununu çözmeye
adamış İtalyan asıllı din adamı” Fedrigotti ile dostluk ediyor.
İshak müzik eğitimi almış, hocası (Ferdi) Ştatzer’in önerisiyle
Viyana’ya gitmiş ama kısa sürede dönmüş. Devlet Senfoni Orkestrası’nda yine
kısa bir süre çalışmış. Kırık aşklar yaşamış. Sonunda evine çekilip kendini
başyapıtı olacak operayı yazmaya adamış. Operasının konusu mitolojiden; altın
postu aramaya giden arganotların önderi Iason’un öyküsünü anlatmak istiyor. Operayı
da en iyi besteleyeceği yerin Ordu’nun Yason Burnu olduğunu düşünüyor. Operayı
yazmaya bir türlü başlayamamasının sebebi olarak da Yason’a taşınamamış olmasını
görüyor.
Harbiye’den açılışın yapılacağı Balat’taki Bulgar
Kilisesi’ne doğru giderken hem kendi öyküsünü anlatıyor hem de çeşitli çağrışımlarla
sanat kuramı, yaratıcılık gibi tartışmalara giriyor, AKM gibi daha önce
çalıştığı, ilişkisi olduğu yerleri görünce de devletin sanata, sanatçıya bakışı
gibi konularda eleştiriler yapıyor.
Fatih Balkış’ın “Baht Dönüşü”nün konusunu, kahramanını,
romanının yapısını öğrendiğinizde aklınıza Thomas Bernhard’ın gelmemesi
olanaksız. Fatih Balkış’ın kitabına dikkatimi de sıkı bir Thomas Bernhard okuru
olan Selçuk Altun çekti. Romanı okuduğunuzda ise bir metinlerarasılıktan çok
Thomas Bernhard’ın İstanbul’da geçen bir anlatısını okuyormuş izlenimine
kapılıyorsunuz. Bir paştiş söz konusu. Fatih Balkış Thomas Bernhard’a “özgü
üslûp ögelerini, söyleyiş tarzlarını metnin temel üslûbu edin”miş. Ama Fatih
Balkış’ın pastiş’i postmodern romanda olduğu gibi üslûpla sınırlı kalmıyor.
Metninin konusunu da doğrudan ya da dolaylı göndermelerle Thomas Bernhard’ın
eserleriyle ilişkilendiriyor. (Pastiş tanımı ile ilgili olarak kaynak: www.hakansazyek.com/files/25.-Turk-Romaninda-Postmodernist-Yontemler-ve-Yonelimler.pdf).
Fatih Balkış’ın kahramanı İshak ne kadar Thomas Bernhard’ın
eserlerinden çıkıp gelmiş olsa da onun kadar öfkeli ve açık sözlü olamıyor.
Bernhard’ın kahramanları gibi çok ağır sözler edemediği gibi doğrudan devleti
ve yöneticilerini hedef alan ifadeleri de yok. Ne de olsa Avusturya’da değil
Türkiye’de yaşıyor. Başına ne geleceği belli olmaz. Zaten sonunda da bir baht
dönüşü söz konusu. Kendi ile ilgili şeyler başta olmak üzere neredeyse tüm
anlattıklarını bizzat yine kendi yalanlıyor.
“Baht Dönüşü” Thomas Bernhard’ın eserleri ile bağlar
kurmadan da okuyabileceğiniz, konusu, anlatımı ve sanat, yaratıcılık gibi
kavramlar üzerinden tartışmaya açtığı sorunlarla ilginç bir roman.
25.06.2015
Yorumlar