16. Berlin Şiir Festivali’nin açılışı 19 Haziran Cuma akşamı
yapıldı. Festival 27 Haziran’a kadar sürecek. 32 ülkeden 142 şair ve sanatçının
katıldığı festival süresince gerçekleştirilecek elliden fazla etkinlikten en önem
verilenlerden biri de “Şiirin Geleceği” adını taşıyan kollokyum. Dijital
medyadaki gelişmeler, çok dilli şiirler ve kollektif yazı projeleri gibi
gelişmelerin şiirin geleceğini nasıl etkileyeceği tartışılacak kolokyumda.
Festivalin gerçekleştirdiği Akademie Der Künste’nin
lobisinde yapılan açılış konuşmalarından sonra “sound” üzerine çalışmalarıyla
tanınan sanatçı Mario Verandi’nin “Freude” adlı bir “Ses Enstalasyonu”nun
sunumu vardı. Berlin’de yaşayan şair Oya Erdoğan’ın aynı adlı şiirinden yola
çıkılarak hazırlanmış, sesle desteklenmiş bir video yerleştirmesi bu. Açılış
törenin bir parçası olarak Oya Erdoğan şiiri canlı olarak seslendirdi. Latince,
Türkçe, Arapça, Farsça, Hintçe, Sanksiritçe, İbranice ve Yunanca sözcüklerle
oluşturulmuş “çokdilli” bir şiir. Dinlerken bir şiirden çok modern şarkı ya da
deneysel müzik duygusu yaratıyor. Metinden bir anlam çıkartabilmek içinse
herhalde bu dillerin hepsine vakıf olmak gerek. Bu sözcükler bütününden nasıl
bir anlam ya da imge oluşur, adına uygun olarak keyif ya da haz verir mi,
bilemiyorum.
Açılış günü festivalin en önemli etkinliği “Weltklang” şiir
gecesi de yapılıyor. Dünya’nın en önemli şairleri bu gecede şiirlerini okuyor. Böylece
şiirdeki yeni gelişmeleri de izlemek olanağı doğuyor. Bu yıl ABD, Almanya,
Rusya, Kenya, Macaristan, Fransa, Kanada ve Çin’den şairler “şiirlerini okudu”.
Tırnak içinde şiirlerini okudu dedim, çünkü alıştığımızın çok ötesinde ses
denemelerinin yanında, şarkılar da “şiir” olarak sunuluyor. Kulağımıza rap ya
da hip hop tınıları da herhangi sözsel uyum bulamadığımız sesler de
gelebiliyor. “Şiir”ini orkestra ya da DJ seti ile sunanlar var. ABD’den gelen
LaTashna N. Nevada Diggs bir “Djane” ve biyografisinde bir “sound artist”
olduğu yazıyor. Kenyalı L-ness ise bir şairden çok bir Hip-Hop sanatçısı.
Yayımlanmış hiç kitabı yok ama üç CD’si var. DJ müziği eşliğinde sunduğu da
şiirden çok Swahili ve İngilizce karışımı bir Rap şarkısı izlenimi yaratıyor.
Festival yöneticileri sese ve görüntüye önem veriyorlar.
İlgi uyandıracak “şair”ler arıyorlar. Böylece daha çok izleyici çekeceklerini
düşünüyorlar. Görsellikleriyle, müzikaliteleriyle olmasa bile “şiir”lerinin
içerikleri ile de ilgi uyandıran “büyük” şairler var. Geçen yıl Dünya’nın en
önemli şiir festivallerinden olan Rotterdam’da kendi yarattığı kimya
formüllerini şiir diye okuyan Kanadalı “büyük” bir şair dinlemiştim örneğin.
Böyle bir akım olmalı ki Berlin’de de vücudun organları hakkında bilimsel
bilgileri şiir diye okuyan bir başka Kanadalı şair dinliyoruz. Tüm bu “şair”ler
ilgi görüyor, alkış alıyor, bazen de söyledikleri kahkahalarla karşılanıyor.
Gecenin en uzun süre, üstelik ayakta alkışlanan tek şairi ise lirik şiirler
okuyan ve “klasik” diye tanımlanan 1933 doğumlu Alman şairi Reiner Kunze.
Seyircinin Kunze’ye gösterdiği ilgi festival yöneticilerine nasıl bir mesaj
verdi bilmiyorum ama izlediğim şiir okumalarından şiire gelecek olarak
“Kavramsal Sanat” gibi türlerarası bir konumun uygun görüldüğünü
söyleyebilirim. Bakalım kanaat önderlerinin istediği mi yoksa okurların tercihi
mi şiirin geleceğinde belirleyici olacak!
Yorumlar