Hakan Karakaşlıoğlu “Mumsema Han”da Mahmutpaşa’da kaybolmak
üzere olan bir kültürün simgesi olan bir handa çalışan bir genci anlatırken son
derece sıradan görünen hayatların bile büyük sırlarla dolu olabileceğini anlatıyor.
Adem, romana adını veren “Mumsema Han”da bir kumaş
toptancısında çalışıyor. 32 yaşında. Çocukluk çağında geçridiği bir trafik
kazasında annesini, babasını ve kardeşini kaybedip kimsesiz kalmış. Aynı kazada
beynindeki tat ve koku almayı sağlayan bölümler de tahrip olmuş; tat ve koku
alamıyor.
Adem’in son derece sınırlı, rutini hiç değişmeyen bir hayatı
var. Günleri Mahmutpaşa’daki işyeri ile Tophane’deki evi arasında geçiyor. Bu
rutini zaman zaman kumaş teslim etmeye gittiği yerlerde yaşadıkları
değiştiriyor.
Adem’in kumaş teslim etmeye gittiği yerlerden en önem
verdiği Beyoğlu’ndaki Kibar Kumaş (ilerleyen sayfalarda Kibar Butik diye
anılıyor). Adem Kibar Kumaş’ta tezgahtarlık yapan Eylül’e tutkun. Eylül’ün
kendisine gösterdiği ilgi, verdiği tepkilerden bazı olumlu işaretler çıkartıyor
ama bir türlü hislerini söze dökemiyor.
Mumsema Han tipik bir Mahmutpaşa Han’ı. Çoğunluk tekstille
ilgili işlerde olsa da çeşitli mesleklerden insanlar var. Adem’in işyeri bu
hanın en üst katında ve bu katta sadece üç oda dolu. Adem’in çalıştığı kumaşçı
Yüksel’in Sönmez Ticaret’i, eşarp toptancılığı yapan Harun Amca’nın Karacan
Eşarp ve tefecilik yaptığı tahmin edilen aslında ne iş yaptığı bilinmeyen Sina
Bey’in bürosu bu katta. Karacan Eşarp’ta çalışan ve mesai başlangıcında ve
bitiminde işyerine gelen Ali’nin hiç kimse ile dostluğu yok. Sadece
selamlaşıyor. Bir de Çaycı Süleyman var. Adem’in hanın diğer katlarındaki
sakinlerle bir ilişkisi yok. Günlük yaşamı bu kişilerle sınırlı ve içlerinden yalnızca
Sina Bey’le samimiyeti var. Ayaküstü, kısa sohbetler yapıyorlar. Sina Bey ona
dostça öğütler veriyor.
Adem iş çıkışında iki kavurmalı sandviç yaptırıp kendisine
yakın oturan ve hiç evden çıkmayan askerlik arkadaşı Erhan’a uğruyor, o gün
yaşadıklarını Erhan’a anlatıyor. Erhan hiç konuşmadan dinliyor. Sonra da
bakkaldan iki bira alıp eve gidiyor. Biralarını içerken penceresinin önündeki
gençlerin sohbetlerini dinleyerek uyuyor. Sabah tekrar işe.
Hakan Karakaşlıoğlu “Mumsema Han”ı (Haziran 2015, Sel yay.)
Adem’in sınırları belli, günlük rutini değişmeyen yaşamıyla sınırlı olarak
kurmuş. Geleneksel ticaret anlayışının son somut örneklerinden Mahmutpaşa’daki,
yakın bir tarihte esnaflığın bitişi ile tarihe karışacak olan hanlardaki yaşam
romanın pek ilgi alanında değil. Adem’in yaşamına değdiği kadarıyla
anlatılıyor. Ama Adem’in kumaş teslim etmeye gittiği tüm müşteriler de
anlatılmıyor. Çünkü roman adında verdiği mesaj yerine Adem’in yalnızlığına,
onun sebep ve sonuçlarına odaklanıyor. Doğru bir tutumla romanda anlatılan her
şey de Adem’in bu durumu ile ilgili, gereksiz bir şey anlatılmamış. Sadece bir
dindar müşteri aracılığı ile katıldığı tarikat toplantısı ve orada yapılan
toplu zikir var. Tanrı aşkıyla haykırırken bile Eylül’ün adı dökülüyor Adem’in
ağzından. Sanırım Adem’in saplantılı bir yapısı olduğunu vurgulamak için
yazılmış bu zikir bölümü ama romanın ekonomik anlatımı içinde uzun kalıyor.
Sina Bey’in ölümü ardından yaşanan olaylarla Adem’in sıradan
yaşamı değişmeye başlıyor. Yaşamı birbiri ardına gelen olaylarla rengarenk bir
hal alıyor. Bu değişimle Adem’in sessiz sakin görünümünün ardında gizlenen
ikinci kişiliğini görmeye başlıyoruz.
Hakan Karakaşlıoğlu’nun adını ilk kez duydum. “Mumsema Han”ı
da yayımlanmış ilk romanı. Karakaşlıoğlu’nun olaya odaklanan duru, akıcı bir
anlatımı var. Karakterlerde daha derinleşebileceği, kurgu ve akışa daha da özen
gösterebileceği eleştirileri yapılmış, bu kadar kusur ilk romanda hoş
görülebilir. “Mumsema Han” iyi, okunaklı bir roman, öneriyorum.
13.08.2015
Yorumlar