İKSV’nin düzenlediği, bu yıl ilk kez verilen Talat Sait
Halman Çeviri Ödülü’nü Georges Perec'in 'Karanlık Dükkân: 124 Rüya' adlı
çevirisiyle Siren İdemen kazandı. Seçici kurul başkanı Doğan Hızlan ödülü
açıklarken kurulun bir notunu da bildirdi. Seçici kurul kitabın yayıncısı Metis
Yayınları’na bir uyarıda bulunuyordu. Bir ödül töreninde böyle bir uyarı
yapılması belki bir ilkti ama çoğunluğu çevirmenlerden oluşan bir seçici
kuruldan da beklenebilecek bir şeydi bu. Değerli çevirmenler Sevin Okyay, Ahmet
Cemal, Yiğit Bener ve Kaya Genç’ten oluşuyordu seçici kurul.
Çevirmenin de eser sahibi olduğuna dikkat çeken Hızlan, yayınladığı
nitelikli kitaplar ve çeviriler nedeniyle kutladığı Metis Yayınları’nı
çevirmenin adını kitabın kapağına yazılmadığı ve kitabın içinde kısa yaşam öyküsüne
yer vermediği için uyardı ve yayınevlerini bu konuda daha duyarlı olmaya davet
etti.
Bir kitabın kapağında çevrimeninin adının kullanılıp
kullanılmaması yayınevlerini tercihine, çevirmenin ısrarına bağla. Bu konuda
Dünya’da da Türkiye’de de bir kural yok. Çevirmen tıpkı editör, grafiker ya da
diğer yayınevi çalışanları gibi bir kitabı oluşturan, vareden gizli
kahramanlardan. Bir çeviri kitapta çevirmenin yazar kadar önemli olduğunun,
eğer bir eser iyi çevrilmemişse yayınlandığı dilde hiçbir şansının olmadığının
anlaşılması pek eski değil. Oysa Türkiye gibi Dünya’da yayımlanan hemen her
önemli kitabın çevrildiği, çeviri kitap oranının % 40 gibi büyük bir orana
vardığı bir ülkede çevirmenin önemi daha büyük olmalı.
Defne Halman ödül törenindeki konuşmasında babası Talat Sait
Halman’dan söz ederken çevirinin bir eser, çevirmenin eser sahibi sayılması konusunda
yaptığı çalışmalardan söz etti. Çeviriler birer işlenme olarak kabul edilip Fikir
ve Sanat Eserleri Yasası’nın (FSEK) korumasına alınmış ama çevirmenlerin eser
sahibi olarak kabul edilmesi pek eski değil. Bu ancak 1995’de yapılan düzenleme
ile mümkün olmuş. Bu düzenleme ile çevirmen “işlenme eser sahibi” olarak
sayılıyor ama yasanın hiçbir yerinde adı anılmıyor, “çevirmen” sözcüğü
geçmiyor.
Çevirmen “işlenme eser sahibi” olarak tanımlandığı andan
itibaren eser sahibi ile aynı haklara sahip oluyor. FSEK’in 15. Maddesi şöyle
diyor; “Eseri, sahibinin adı veya müstear adı ile yahut adsız olarak, umuma
arzetme veya yayımlama hususunda karar vermek salahiyeti munhasıran eser
sahibine aittir.” Çeviri de bir işlenme olarak “eser” olduğuna göre çevirmen
15. maddedeki hakkını kullanarak adının eserinin üzerinde kullanılmasını
isteyebilir.
İşin yasal yanının ötesinde bir kitabı kimin çevirdiği
önemlidir. Georges Perec'in kitabını Siren İdemen gibi usta bir çevirmenin
çevirmiş olması okurun o kitabı almasını, okumasını olumlu yönde
etkileyecektir. Dünya klasiklerinin yayınında onca rezalet yaşandıktan sonra
okurların daha duyarlı hale geldiğini ve klasikleri satın alırken kimin
çevirdiğine baktığını biliyoruz. Birçok önemli eser tanıtılırken çevirmeni de
özellikle vurgulanıyor.
Çevirmenin kitabın kapağında adı yok ama iş yargılamaya
gelince çevirmen eser sahibi olarak sanık sandalyesinde. Çevirmenin eser
sahipliği öyle önemseniyor ki çeviri bir kitap hakkında dava açıldığında o
eserin yazarı değil çevirmeni yargılanıyor. Örneğin Chuck Palahniuk’un kitabına
müstehcenlikten dava açıldığında yargılamak üzere Palahniuk’u değil kitabın
yayıncısını ve çevirmenini sanık sandalyesine oturttu hakim. Oysa çeviri bir
işlenme eser ve çevirmenin sorumluluğu da o eseri doğru ve güzel olarak
çevirmek. Eserin niteliği de içindeki görüş de eser sahibine, yazara ait. Basın
Kanunu yorumlanarak çevirmenler ve yayıncılar yazar yerine yargılanıyor.
Çevirmenler ve yayıncılar yeni Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünsal’dan bu
konuda bir yasal düzenleme yapmasını ve çevirmenlerin, yayıncıların yazar
yerine yargılanmasını önlemesini bekliyor. Tabii ki daha da iyisi hiçbir
kitabın yasaklanmadığı, sansürlenmediği, hiçbir yazarın, çevirmenin, yayıncının
yargılanmadığı bir hukuka sahip olmamız.
16.12.15
Yorumlar