“Her şey biraz hayal kırıklığıdır bu hayatta”



Yalçın Tosun “Bir Nedene Sunuldum”da bastırılmış, sıradışı, yasak arzuların izini sürüyor, öykülerini yazıyor. Bastırılmış arzular, onların ifade edilmesi ya da eyleme geçirilmesi ve nihayetinde yaşananlar, ödenen bedeller “Bir Nedene Sunuldum”daki öykülerin ana temasını oluşturuyor.
İnsanın arzuları üzerine düşünmek yeni bir şey değil. Ama son zamanlarda bu konu ya da kavram üzerinde düşünen, yazan daha çok yazara rastlıyoruz. “Arzu” dediğimizde kuşkusuz aklımıza öncelikle “tensel arzu” geliyor. Yalçın Tosun da beş bölümden oluşan, beş bölümünde de dörder öykü yer alan “Bir Nedene Sunuldum”a (Ekim 2015, Yapı Kredi yay.) tensel arzuları konu alan öyküler anlatarak başlamış. Tensel arzu denilince akla cinsellik, cinsellik denilince de “erotizm” geliyor. Arka kapak yazısına da yansımış bu, Yalçın Tosun kitaptaki öykülerde “güçlü bir erotizm yaratmayı başarıyor” denmiş. Bence Yalçın Tosun’un derdi “güçlü bir erotizm yaratmak”tan daha önemli şeyler.
Buruk, hüzünlü hatta üzen öyküler bunlar. Kuşkusuz bakış açısına, okuma yöntemine göre değişir ama erotiklik öncelikli bir şey değil. Yalçın Tosun arzu beden ilişkisinde, kendine uygun ya da özlemini çektiği bedeni/insanı bulduğunda kişinin bastırdığı arzularının nasıl ortaya çıktığıyla ilgili daha çok. Öykülerde de o ruh halini, arzunun nesnesini bulunca ortaya çıkmasını ve sonuçlarını anlatıyor.
Sıradışı arzu, esas olarak toplum içinde ya da en azından ailede, yakın çevrede genel kabul görmeyen hatta ayıplanan ya da yüz kızartıcı hatta suç olarak kabul edilen bir şey. Bu nedenle bastırılıyor, yok sayılıyor, yasak olarak kabul ediliyor. Birbiriyle karşılıklı ilişkileri olan, biri diğerini tetikleyen ya da neden – sonuç ilişkisi oluşturan ruh halleri bunlar. Olayın bu yanına bakılmıyor. Aynı cinsten kişilerin ilişkisi, aile içi cinsel birliktelikler, yaşlı ile genç arasındaki ilişki gibi bir çok türü var.
İlk bakışta arzunun nesnesi ya da hedefi olanın sonuçta kurban da olduğu düşünülse de Yalçın Tosun’un öykülerinide de anlattığı gibi bu durum söylendiği kadar net değil. Av ve avcı her zaman değişebildiği gibi, kurban gibi görünenin aslında avcı olabileceği ya da bile isteye kurbanlık rolünü benimsediği de görülüyor.
Sıradışı arzunun suç olarak kabul edilmesi en azından toplum içinde ayıplanması yasağın cezbediciliği gibi bir durum da ortaya çıkartıyor. Sırf yasak olduğu için bu tür bir arzunun izini sürenler, eyleme geçirenler çok.
Attilâ İlhan’ın “Hangi Seks”te cinsel tercihleri ele alırken insanın kendi içinde yaşadığı diyalektik süreçten, iki cins arasındaki muğlak sınırlardan, insanın sadece normal – anormal gibi siyah ve beyaz alanlarda varolmadığından söz eder. Yalçın Tosun öykülerde insanın bu değişkenliğine, sadece “normal” ya da “anormal” olarak diye tanımlanamayacağına, yere, duruma ve en önemlisi içinde bulunduğu zamana, yaşa göre de arzuların değişebildiğine de bakmış, anlamaya, anlatmaya çalışmış.  
İnsanın arzuları, cinsel yönelimini keşfi kuşkusuz sıradışı duyguların yaşanması ve o yaşantıların sonuçlarından ibaret değil. Yalçın Tosun bu arzuların ortaya çıkmasının nedenlerine de bakıyor. Bedendeki değişim önemli bir veri. Öykülerin kahramanları çoğunlukla çocukluktan ergenliğe geçenlerle yaşlanmaya başladığını hissedenler ve yaşlılar. Çocuk ergenliğe geçince arzunun farkına varıyor, cinselliği keşfetmeye başlıyor. Yönelimleri her zaman genel kabul gören şeyler olmuyor.  Yaşlılık - arzu ilişkisi üzerinde de düşünmek gerekiyor. Tabii bastırılmış arzuların ortaya çıkışının, eyleme dökülüşünün yalnızlık ve sevgisizlikle doğrudan bağlantısını da gözönünde bulundurmalıyız.
Üvey oğluna sevdalananlar, komşunun küçük kızı ile ilişki kuranlar, evli barklı adamların genç erkek metresleri ya da “Bir Berber Hikayesi”nde olduğu gibi babasının uyarısına rağmen eşcinsel yönelimleri olan berbere giden çocuk bu anlamda tipik ya da sıradan örnekler sayılabilir. Burada da sorun edebiyata evrilir artık. Yazarın nasıl anlattığına bakılır. Ne de olsa yüzyıllardır söylenen yazılan öykülerde anlatılmadık konu bırakılmamıştır.
Bastırılmış arzuların öykülere konu edilmesinden söz edilince benim aklıma Necati Cumalı’nın “Ay Büyürken Uyuyamam”ı gelir. Necati Cumalı kendine has yalın ve rahat anlatımıyla küçük bir Ege kasabasını mekan olarak kullanarak bastırılmış arzunun nasıl dışa vurulduğunu neredeyse bütün boyutlarıyla anlatmıştır. Yalçın Tosun’u okurken Necati Cumalı’yı anıyorum. Ama anlatım açısından bir benzerlikleri olmadığını, aksine benzer gibi görünen konuların nasıl farklı bakış ve anlayışlarla anlatılabileceğini “Bir Nedene Sunuldum”un örneklediğini belirtmeliyim.
Kitaptaki beş bölüm beş ayrı epigrafla başlıyor. Bu epigraflar bölümlerin temalarını ifade ettiği gibi alıntılandığı yazarlar kuşkusuz Yalçın Tosun’un edebi bağlarının, akrabalıklarının da ipuçlarını veriyor. Bazı öyküler de yazarlara adanmış. Tomris Uyar, Füruzan, Yıldırım Türker... Bu isimler de edebi akrabalık kapsamında değerlendirilebilir kuşkusuz ama aynı zamanda Yalçın Tosun’un öykücülük anlayışında etkileri olduğunu, onların açtığı yolu izlediğini de düşündürüyor.
Yalçın Tosun da edebi bağı kurduğu yazarlar gibi kendine has dünyası olan, kendi anlatımını, dilini kuranlardan. Üstelik ilk üç kitapta geliştirdiği üslupla yetinmiyor “Bir Nedene Sunuldum”da bunu daha da geliştiriyor. Öykülerin yapısından, anlatımına, diline, cümle kuruluşlarına, sözcük seçimine kadar özenli işçilik, verilen emek dikkati çekiyor. Anlatılan konuların hassasiyetini dikkate alan ve onların hassas dengesini edebiyatta oluşturan bir yaklaşımı var.

Yorumlar