Selçuk Orhan’ın “Güzel”inde üç erkeğin yolları kanunların
hükmünün olmadığı bir sahil kasabasında genç bir kadının çevresinde buluşuyor.
Kadın dahil hepsini buluşturan kendi içlerinde üstesinden gelemedikleri
hesapları kapatma, bir nokta koyma arzusu. Bu arzularına da ulaşıyorlar.
Garip adı gibi garip biri. Yapayalnız bir adam.
Yalnızlığından o kadar memnun ki ne eş dost ne de bir sevgili arıyor. Bir özel
okulda matematik öğretmeni. Sayılarla arkadaş, arkadaş olduğu sayılarla başı
dertte. Sara hastası. İlaçlarla yaşıyor ama yılda bir – iki kere nöbet
yaşadığını söylese de daha sık kendini kaybediyor. Roman boyunca bu nöbetlerin
sayısının arttığını görüyoruz. Yüzlerce, binlerce basamaklı asal sayılara
meraklı. Asal sayılarla her şeyin ifade edilebileceğine inanıyor. İlk nöbetini
öğrencilik çağlarında asal sayılarla uğraşırken Sarıburun adlı bir sahil
kasabasında geçirdiğini öğreniyoruz.
Eyüp tipik bir mafya lideri. Sarıburun’da yaşıyor. Orada
bağlı bulunduğu mafya babası Paşa adına restoranlar, pansiyonlar işletiyor. Ama
esas işi kasabanın merkezine uzak bir tepede kurduğu tesisilerde kumar
oynatmak. Burası aynı zamanda Ege Denizi yoluyla gelen çeşitli kaçak malların
depolandığı, yurtdışına kaçırılacakların bekletildiği bir yer olarak
kullanılıyor. Eyüp hayatını herkesten ve her şeyden kuşkulanmak ve korkmak
üzere kurmuş biri. Paşa’nın kasabaya yolladığı adamı Selo’nun kendi sonunu
getireceğinden korkuyor. Ama öyle yorgun ki yapması gerekeni sürekli erteliyor
adeta sonunu bekliyor.
Efkan ilk gençlik çağında bir öğrenci. Kendini “Ayı gibiyim”
diye tanımlıyor. Boy atmış, aşırı kilo almış ama ruhen çocuk kalmış. Garip’in
çalıştığı okula gidiyor. Babasıyla birlikte yaşıyor. Annesi akıl hastanesinde.
Babasının emlakçi, oto galerici, toptancı gibi belirsiz işleri var. Efkan’ın en önemli derdi bir kız arkadaş
edinmek. Arkadaşı Mert’e börek ısmarlayarak çapkınlık dersleri alıyor ama bu
işte pek başarılı olduğu söylenemez. Kız arkadaşı en kolay bulacağı yer olduğu
için tiyatro grubuna katılıyor ve orada Ayça Demirel’le karşılaşıyor.
Ayça “bir kız için acayip sayılacak kadar geniş omuzlu.
Gözleri çekik, dudakları ipince. Okul dışında bir erkek arkadaşı da var”. Yani
Efkan’a göre kız – erkek ilişkilerinde çok daha deneyimli. Bedenen ayı gibi
olsa da ruhen çocuk kalmış Efkan’a ilgi göstermesi beklenemez. Ama Efkan’ın
arkadaş olmak için yaptığı atakları karşılıksız bırakmıyor. Onunla sevgili
olmaya yanaşmasa da arkadaş oluyor. Dışarıdan bakıldığında flört ettikleri
izlenimi uyandıracak bir halleri var.
Selçuk Orhan “Güzel”i (Mart 2016, Doğan Kitap) üç erkeğin,
Garip, Eyüp ve Efkan’ın bakış açılarından, onların anlatımlarıyla kurmuş. Kısa,
hızlı akan, yer yer diyaloglarla daha da akıcılaştırılmış bölümlerde bu üç
erkek sırayla söz alıyor ama romanın ana eksenini Ayça oluşturuyor. Onu
erkeklerin anlatıkları ile tanıyoruz, nasıl bir değişim geçirdiğine şahit
oluyoruz. Üç erkeği bir ortak noktada Sarıburun’da ve birbirlerinden habersiz
olsa da kendi ekseninde biraraya getiriyor. Yaşına göre çok olgun hal ve
tavırları var. Çocuksu bir kimlikte çizilen Efkan’ın boyunu aşan laflar edip,
derin yorumlar yapmasını ise yazarın bir zaafı olarak kabul etmemiz gerek. O
yaşta, o ruh halindeki çocuğun o yorumları yapması pek mümkün görünmüyor.
Ayça babasız büyümüş bir çocuk. Birlikte yaşadığı annesinin
de ilgisini, şefkatini görmüyor. Efkan’la birlikte kaçtıklarında bile annesi
meraklanmıyor. Sık sık haber vermeden birkaç gün eve gelmediğini, yine böyle
bir durum olduğunu düşünüyor. Ama bu kez Ayça evden tamamen kaçmıştır.
Geçmişten kalan birikmiş hesapları kapatmak ve ondan sonra başarabilirse yeni bir
hayat kurmak niyetindedir.
Efkan’ı kendine âşık edip birlikte Sarıburun’a kaçmalarını
sağlar. Sarıburun bir Ege sahil kasabası olmasına rağmen turistlerin pek itibar
etmediği bir yerdir ve İstanbullu bir genç kızın herhalde kaçmak için aklına
ilk gelen yer olmayacaktır. Ama Ayça’nın Sarıburun’u seçmesi tesadüf değildir.
Aynı şekilde romanın diğer kahramanları da tesadüfen Sarıburun’da biraraya
gelmezler. Romanın sonunda Garip’in Eyüp’ün karavanına gitmesi ve karavandaki
eşyayı karıştırıp yaşamı boyunca aradığı sayıları bulması dışında pek de
mantıkdışı olaylar gelişmez. Her şey olması gerektiği gibi olur.
Garip’in Ayça ile bağı ise biraz muamma. Garip, Ayça’nın
okulunda öğretmenlik yapıyor ama onu hiç anımsamıyor. Ayça’nın adı gibi garip
bu öğretmeni tanıdığını, hatta günlüğünde adı geçen tek öğretmen olduğunu da
öğreniyoruz. Garip olabildiğince az insanla ilişki kurmak istediği için yüzleri
de adları da belleğine kaydetmiyor. Sara nöbetleri sırasında gördüğü düşlerde
ya da halüsilasyonlarda cinsiyet değiştirmekte, kadın kimliğinde cinsel
ilişkiler yaşamaktadır. Daha romanın ilk bölümünde onu bu halde tanıyoruz.
“Kendi bedenimin kokusundan ürperiyordum. Sınıftaydım, ama hep olduğum gibi
kürsüde değil, en arkadan bir öndeki sırada… Sıramda dikleşip yay gibi
gerilmiştim. Çözülüp çığlık atmamak için kasılıyordum. Gömleğim, eteğim,
giyindiğim her şey daralıp bedenimi mengeneye almıştı” diye anlatmaya başlıyor.
Sayfalar ilerledikçe nöbet sırasında Ayça’nın cinsel ilişkilerinin belleğinde
canladığını anlarız. Ama bunun nasıl gerçekleştiğini Ayça ile Garip’in nasıl
bir bağı olduğu romanın sonunda bile ortaya çıkmaz.
Bir dönemin küçük bir kesitte yansıtılması da diyebiliriz
Selçuk Orhan’ın “Güzel”ine. Garip, Eyüp, Efkan ve Ayça’nın yaşadıkları biraraya
gelince Türkiye’nin bilinen görüntülerinden birkaçı ayrıntılarıyla ortaya
çıkıyor. Ben okur olarak romanı belleğimde 2000’li yılların başına
konumlandırdım ama belki de 90’lara da çekilebilir. Başlangıçta özel okullar
aracılığıyla eğitim sisteminde geliştirilen yeni politikaları gözlemliyoruz.
Özel okullar birer ticarethane olarak görülüyor ve orada öğrenci de veli de
birer müşteri olarak en büyük söz sahibi. Ama arka planda cemaatlerin eğitim
alanında örgütlenmesinin küçük örnekleri var. Garip’in tek arkadaşı eski din
dersi hocası yeni müdür yardımcısı Yusuf Kula’da bu durum tipikleşiyor.
Garip’le Yusuf Kula’nın insanın varoluşuna dek varan, dini içerik de taşıyan
sohbetleri, tartışmaları da romana yeni bir boyut katıyor ama Garip’in
nöbetlerini tetiklemek dışında nasıl bir işlevleri oldukları da merak
konusu.
Sarıburun ise emniyet örgütünü de rüşvet, tehdit gibi
yöntemlerle kontrolü altına alıp mafya örgütünün palazlandığı sahil
kasabalarına tipik bir örnek. Devletin yasaları unutuılmuş, mafyanın kuralları
hüküm sürüyor.
“Güzel” üç erkeğin ve ilkgençlik çağındaki bir kadının öykülerini
anlatırken Türkiye’nin yakın tarihinde yaşananları anımsatan, polisiye unsurlar
taşıyan, suç ve gerilimle örülmüş hızlı bir temposu olan bir roman. 21.04.2016
Yorumlar