Televizyonu 1923 yılında, John Logie Baird Birleşik Krallık'ın
Hastings kasabasında icat etmiş. İlk televizyon görüntüsü ise yine Baird
tarafından 25 Mart 1925’de Londra’da Selfridge mağazasında yayınlanmış.
Baird’le aynı dönemde Fransa, Almanya, ABD, Japonya ve SSCB’de de bilim
adamlarının televizyon üzerinde çalıştığı, geliştirdiği belirtiliyor.
1930'ların başında televizyon elektronik eşya olarak satılmaya başlamış.
1950'lerde ABD'de ilk renkli televizyon satışa çıkmış. 1960’larda renkli
televizyon ABD'de geniş kitlelerce kullanılmaya başlanmış.
Türkiye’de ilk yaygın televizyon yayını 31 Ocak 1968’de
yapılmış. Evlerde yer alması ise 70’li yılları buluyor. Dünya renkli televizyon
izlerken biz uzun yıllar siyah beyaz görüntülerle yetindik. İlk renkli yayın 31
Aralık 1981’de yapılmış. Tamamen renkli yayına geçmek için 1 Temmuz 1984’ü
beklememiz gerekmiş.
Nick Hornby beş yıl aradan sonra yayımlanan yeni romanı
“Komik Kız”da (Nisan 2016, çev. Zeynep Baransel, Sel yay.) 1960’lardan bir
başarı öyküsü anlatıyor. Bu başarı öyküsünü anlatırken bizi televizyonun renkli
dünyasına sokuyor ve popüler kültürün nasıl gelişip yıldızlarını yarattığını
örnekliyor.
Yıl 1964. Barbara Parker “Blackpool Güzellik Kraliçesi”
seçiliyor. Ama bu ünvanı sadece beş dakika boyunca taşıyabiliyor. Çünkü
güzellik kraliçesi olarak Blackpool’de yıl boyunca birçok etkinliğe katılması
gerektiğini öğreniyor. Oysa onun amacı bu taşra kentinden kurtulup Londra’ya
gitmek ve hayranı olduğu Lucille Ball gibi komedi yıldızı olmaktır. Babasının
güzellik yarışmasına girmesini teşvik ederek Londra’ya gitmesini önlemeye
çalıştığını anladığı anda da ünvanını iade edip Londra yoluna düşüyor.
Kadınların komedyen olması pek rastlanan bir şey değil. Hele
bu kadın küçük bir kentte de olsa güzellik kraliçesi seçilecek kadar dikkati
çekici bir güzelse. Üstelik Barbara’nın bir iki küçük ve de başarısız girişim
dışında sahne deneyimi de yoktur. Ama cesurdur, kendine güvenmektedir.
Barbara Londra’ya geldiğinde büyük bir mağazanın kozmetik
bölümünde çalışmaya başlar. Barbara dönemin televizyon yıldızlarından Sandra’ya
çok benzemektedir. Orada “çapkın”
erkeklerin dikkatini çeker ve bir gece bu erkeklerden biriyle gittiği yemekte
talihi döner. Ajanlık yapan Brian Debenham lokantada karşılaştığı Barbara’ya iş
teklif eder. Brian’ın niyeti Barbara’yı bir çeşit konu mankeni olarak
mağazaların tanıtım etkinliklerinde kullanmaktır. Konsmatrislik, hosteslik ya
da şov kızlığı da yapabilir. Güzelliği sayesinde belki tiyatro oyunlarında
hatta televizyon dizilerinde “subret” olarak yer alabilecektir.
“Subret” Fransızca kökenli bir sözcük, Türkçeye de aynen
geçmiş, artık pek kullanılmasa da sözlüklerde yer alıyor. “Subret, komedilerde
hafif meşrep genç kadın ya da işveli hizmetçi rolüne çıkan kadın oyuncu” diye
tanımlanıyor (bkz. TDK Türkçe
Sözlük, 7. Baskı, 1983).
Barbara inatçı ve kararlı bir kadındır. Konu mankeni olmayı
da, subretliği de kabul etmez. Hedefi insanları güldürmektir. Bir tiyatro
oyununda, sinema filminde ya da televizyon programında komedyen olarak yer
almak arzusundadır.
1911 New York doğumlu Lucille Ball şov dünyasında kadın komedyen
olarak ünlenmiş nadir örneklerdendir. Lucille Ball 1929’de başladığı
kariyerinde sinema, radyo ve tiyatroda birçok küçük rolde yer aldıktan sonra
1950’de televizyon kariyerine başlamış. 1951’de televizyon tarihinin en sevilen
sitcom’larından “I Love Lucy” ile
şöhrete ulaşmış. “The Lucy–Desi Comedy
Hour”, “The Lucy Show”, “Here's Lucy” ve “Life with Lucy” gibi kendi adını taşıyan ve
uzun ömürlü birçok komedi programının yıldızı olmuş. 1960’larda televizyon
yapımcılığına başlamış. “Görevimiz Tehlike”, “Uzay Yolu” gibi dizleri yapmış.
Barbara’nın idol olarak Lucille Ball’ü seçmekle doğru
davrandığı anlaşılıyor. Nick Hornby de kahramanı Barbara’ya Lucille Ball’ünkine
benzer bir kariyer kuruyor ve böylece televizyon şovları, dizileri ile
Britanya’da popüler kültürün nasıl geliştiğini de öğrenmiş oluyoruz.
Barbara şanslı bir kadın. Daha ilk başvurusunda işe kabul
edilmekle kalmıyor, başrolü de kapıyor. Bu BBC’nin
yarım saatlik, bir defaya mahsus programlardan oluşan “Komedi Tiyatrosu” için
yapılan bir bölüm. Yazarlar Barbara’yı o kadar beğeniyorlar ki, onun
önerilerini de gözönüne alarak bölümün içeriğini de adını da Barbara’ya göre
değiştiriyorlar. Barbara da “Sophie Straw” adını alarak bu programla tanınıyor.
Sonra bu bölümden yola çıkarak bir televizyon dizisi yapılmaya karar veriliyor
ve Sophie Straw bir komedi yıldızı oluyor.
1960’lar kadının toplum içinde yer alması açısından zor
yıllar. Bu durum televizyon dünyasında da pek farklı değil. Birçok kural ve
kalıp var. Kadının konumu da rolü de ikinci derecede. Hemen her şey erkek
üzerine kuruluyor. Dünyada yaşanan değişimin, kazanılan hakların, özgürlüklerin
ise televizyon ekranına yansıması istenmiyor, engelleniyor. Televizyonda kadına
yeri olmadığı gibi, işçilerin yaşamına, beyaz ırk dışından insanlara, farklı
cinsel tercihlere de yer yok.
Nick Hornby “Komik Kız”da Barbara’nın başarı öyküsünü
anlatırken bu durumu da örnekliyor. Dayatılan muhafazakâr ahlakın nasıl adım
adım yıkıldığını anlatıyor. 60’ların sonunda Londra’da sahnelenen “Hair”
müzikali bu değişimin simgesi gibi.
“Komik Kız” sanıyorum Nick Hornby’nin en kalın romanı. 395 sayfa. Bir
kurgu eser yaratsa da somut gerçeklere dayanan bir eser yazdığı için olsa gerek
romanda pek fazla heyecan ya da sürpriz yok. Popüler dünyada işler nasıl
gelişiyorsa öyle gelişiyor roman. İnce ayrıntıları önemsiyor, neredeyse bir
belgesel yazıyor gibi zaman akışına önem veriyor. Öyle ki kahramanlarının
biyografilerini, romanın yazıldığı 2014’de nerede, ne durumda olduklarını
yazmayı da ihmal etmiyor. Popüler kültürün bir zamanların yıldızlarını yıllar
sonra nasıl “değerlendirdiği”ni de okuyoruz.
Zaman zaman tekrara düşüyor gibi görünse de tempoyu hiç kaybetmiyor. Her
zamanki gibi akıcı bir anlatımı var. 28.04.2016
Yorumlar