Tank sesiyle uyandıktan sonra...



36 yıl olmuş... 12 Eylül’ün ertesi sabahına tank sesiyle uyanmıştık. Sabaha karşı dörttü.
Ankara Küçükesat’ta oturuyorduk. Dörtyol meydanına bir tank, birkaç asker vardı. Ülkenin tek televizyon kanalı TRT’de darbecilerin başı Kenan Evren bildiri okuyordu. Emir ve komuta zinciri içinde ülke yönetimine el koyduk, diyordu. Kenan Evren Genel Kurmay Başkanı’ydı. Yanında da kara, deniz, hava ve jandarma kuvvet komutanları vardı.
36 yıl sonra uykusuz geçen bir gecenin sonuna doğru, yine sabah dörtte alçak uçuş yapan jetlerin bomba atıyorlar düşüncesi yaratan sesiyle yataklarımızdan fırladık. Ülkenin genç nüfusu kuşkusuz 12 Eylül’ü, darbeden sonra yaşananları hatırlamıyordu. 15 Temmuz gecesi Meclis’in bombalanmasına kadar varan bir darbenin ertesinde neler yaşanacağını da tahayyül edemiyordu. En yaşlısı otuzlarında olan gençlerin bir bölümü için biz yersiz bir telaş ve korku içindeydik. “En kötü demokrasi, en iyi darbeden daha iyidir” sözünü de pek anlamlı bulmuyorlardı. Kafalarında “Belki daha iyi olur...” diye bir düşünce dolanıyordu. İlerleyen saatler ve günlerde bu düşünce ifade edilmeye, sosyal medyada konu olmaya da başladı.
12 Eylül’ün ertesi sabahında önce halkı sevinç kaplamıştı. Gazetelerin darbeyi destekleyen, olumlayan manşetlerinin de etkisi ile de iyimserlik dalgası yayıldı. Ne de olsa askerin yönetime koyması ilk değildi. Asker sevinçle alkışlandı, tankların üstündeki mehmetçiğe çiçekler sunuldu. Sevinçlerinin kursaklarında kalacağını tabii ki bilmiyorlardı.  
12 Eylül 1980 darbesinden sonra ne oldu? TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu. 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi.  Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı.
71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden ve 98 bin 404 kişi 'örgüt üyesi olmak' suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi 'sakıncalı' olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi 'siyasi mülteci' olarak yurtdışına gitti.
300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin 'işkenceden öldüğü' belgelendi.
937 film, 20 bin kitap ve dergi 'sakıncalı' bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü.
16 kişi 'kaçarken' vuruldu. 95 kişi 'çatışmada' öldü. 73 kişiye 'doğal ölüm raporu' verildi. 43 kişinin 'intihar ettiği' bildirildi. (Cumhuriyet, 12.09.2000)
Bu bilgilere internet üzerinden kolayca ulaşmak mümkün. Ama anlaşılıyor ki internetle yatıp internetle kalkan genç kuşak “12 Eylül’den sonra ne oldu?” diye hiç merak etmemiş. Üniversitelerde akademisyen düzeyinde olanların, hatta tarih okutanların bile bilgisiz ve meraksız oldukları, okumadan ve araştırmadan fikir yürüttükleri görülüyor. Oysa sadece Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları bilseler “En kötü demokrasi, en iyi darbeden daha iyidir” sözünün doğruluğuna hak verecek ve “Belki daha iyi olur...” diye düşünmeyecekler.
Ezgi Atabilen’in dünkü kültür sayfasındaki “Hafıza Tazeleyecek Darbe Okumaları” başlıklı yazısında adlarını verdiğini kitaplardan birini bile okumak darbelerde hayır olmadığını anlamamıza yetecektir. 
20.07.2016

Yorumlar