Yakılarak yok edilmeye çalışılmış bir kitap... “Çöküş ve
ahlaki çürümeye karşı, devlet ve ailede namus ve disiplin için; Heinrich Mann,
Ernst Glaeser ve Erich Kästner´in yazdıklarını ateşe veriyorum” sözleriyle 10
Mayıs 1933’de Berlin Opera Meydanı’nda yakılmış.
Erich Kästner çocuk romanları klasikleşmiş, halen tüm
Dünya’da ve Türkiye’de on binlerce okura ulaşan bir yazar. 1899’da Dresden de
doğmuş. Birinci Dünya Savaşı sırasında kalp hastası olarak tamamladığı askerliğinin
ardından Leipzig Üniversitesi’nde Alman dili ve edebiyatı, tarih, felsefe ve
tiyatro tarihi okumuş. Gazetecilik, tiyatro eleştirmenliği, senaristlik yapmış.
1928’de yazdığı “Herz auf Taille” isimli şiir kitabı ve 1929’da yayımlanan
“Emil und die Detektive” isimli çocuk kitabı Dünyaca meşhur olmasını sağlamış. “Bok Yoluna Gitmek” (Der Gang vor die
Hunde) başyapıtı sayılıyor.
Roman 1931’de “Fabian. Bir Ahlakçının Hikâyesi” adıyla
basılmış. Çünkü adından başlayarak yayıncısının kitap hakkında birçok çekincesi
varmış. Kitabı “apaçık erotik ve aşırı sert” bulmuş. İçeriğinde erotik bulunan
bölümler ve siyasi açıdan sorun yaratacak bölümler çıkartılmış.
Bu redaksiyon işleminin “sansür” olduğu düşünülüyor. Ben bunun
yanlış bir tanımlama olduğu kanısındayım. Çünkü yazarının onayı ile yapılan bir
işlem. “Otosansür” diye nitelendirilebilir. Sansürden söz edilebilmesi için
yayından önce devlet ya da başka bir otorite tarafından denetimden geçirilmiş
olması ve o denetim sonucunda isminin değişip, bazı bölümlerinin çıkartılmış olması
gerek.
Yayıncı yaklaşmakta olan faşizm tehlikesinin farkında, kitap
olduğu gibi yayımlanırsa yasaklama, yargılanma, hapis, yayınevinin kapatılması
gibi bir dizi bela başlarına gelebilir. O nedenle yazarın onayı ile kitabın
adını değiştiriyor, bazı bölümlerini çıkartıyor editör ama sonuç değişmiyor.
İki yıl kadar sonra kitap törenle yakılıyor. Kästner‘i Gestapo sorguluyor.
Tutuklanıp toplama kamplarında kaybolmaması şanslı biri olduğunu gösteriyor.
Yazmasının yasaklanması ile süreç sonuçlanıyor. Kitabın ilk yayıncısını
“sansürcü” diye eleştirenler bile eğer roman Kästner‘in istediği gibi orijinal
adıyla ve özgün hali ile yayımlansaydı kitabın, yazarın ve yayıncısının başına
neler gelebileceğini tahmin edemediklerini belirtiyorlar.
Erich Kästner‘in bu ad değiştirmeden ve çıkartılan
parçalardan çok şikayetçi olmadığı anlaşılıyor. Savaş sonrası yapılan
baskılarda kitabın adı aynı kalmış ve Kästner küçük düzeltmeler yapmakla
yetinmiş. Kitabın ilk haline döndürülmesi ve orijinal adını alması ancak
2013’teki baskısı ile mümkün olmuş.
Kitabın sonunda yer alan “Editörlük Notları” ve”Yayına
Hazırlayanın Sönsözü” bir kitabın nasıl büyük bir emek ve dikkatle redakte
edildiğinin ve o redaksiyon sırasında nasıl bir değişim geçirdiğinin görülmesi
açısından önemli. Özellikle yayınevlerinde çalışanlara ve tabii yazarlara
okumalarını öneririm.
“Bok Yoluna Gitmek”
kadar sarsıcı olmasa da “Fabian. Bir Ahlakçının Hikâyesi” ismi de oldukça
manidar ve rahatsız edici. Çünkü bir kısım okur ve eleştirmen kitabı “ahlaksız”
buluyor. Bu durum Nazi Rejimi’nin çökmesinden, Savaşın bitmesinden sonra da
değişmemiş. Kästner bu eleştirilere karşı hemen her yeni baskıya Sonsöz’ler
eklemiş, kendini savunmuş ve kitabının adına uygun olarak “ahlakçı” olduğunu
söylemiş. Bugün baktığımızda erotik bir yan bulmadığımız gibi pek fazla sert
olduğunu da söyleyemeyiz. Sanırım dönemin aşırı katı ahlakçılığından
kaynaklanan eleştiriler bunlar.
“Büyük kentlerin eski halini anlatan bu kitap, bir fotoğraf
albümü değil, bir yergi. Kitap olanları tarif etmek yerine abartıyor. Ahlakçı,
çağa ayna yerine dev aynası tutmayı tercih ediyor. Meşru bir sanat aracı olarak
karikatür, elinden gelenin en aşırısı” diye savunuyor 1946’daki baskının
sonsöz’ünde kitabını Kästner.
Güncel gelişmeleri anlatmak, yaklaşan tehlikeyi haber
vermek, insanları uyarmak amacıyla yazılmış, hemen basılmış bir kitap “Bok Yoluna Gitmek”. Adına uygun olarak
insanlığın koşar adım gitmekte olduğu karanlığı, Nazizmi ve bu durumu yaratan politik
ve ahlaki çöküşü eleştiriyor.
1930’ların Berlin’i. Romanın kahramanı Jakop Fabian 32
yaşında, Alman Edebiyatı eğitimini tamamlamış, bir sigara fabrikasında reklam
yazarı olarak çalışan genç bir adamdır. Bir pansiyonda kalmaktadır. Maaşı
aldığı eğitime göre düşük olsa da pek fazla sıkıntı çekmeden yaşamaktadır.
En yakın arkadaşı Stephan Labude
varlıklı bir ailenin çocuğudur. Beş yıldır Lessing üzerine yazdığı doktorasını
tamamlamaya çalışmaktadır. Fabian ve Labude günlerini cafelerde, barlarda ve
kaberelerde geçirir, bohem çevrelerden kadınlarla arkadaşlık ederler. Fabian ve
Labude’nin bu gezileri Almanya’nın 1930’daki ahlaki ve siyasi durumunu
görmemizi sağlar. Toplum artan enflasyon ve siyasi istikrarsızlıkla değerlerini
hızla yitirmektedir.
“Büyük işsizlik, ekonomik buhranı takip
eden ruhsal depresyon, tereddüt nedir bilmeyen parti faliyetleri, kendini
uyuşturma bağımlılığı, bunlar yaklaşan krizin fırtına öncesi işaretleriydi”
diye anlatıyor durumu bir sonsöz’ünde Kästner.
Fabian, çok sevdiği annesinden uzak olduğu için kendini çok
yalnız hisseden bir gençtir. Bu yalnızlığını bir aşk ile gidereceğini umar. Bir
sanatçının atölyesinde tanıştığı genç artist adayı Cornelia
Battenberg’e hemen tutulur. Cornelia’dan da aynı şekilde karşılık bulur.
Birlikte yaşamaya başlarlar. Ama yaşam şartları bu mutluluğa izin
vermeyecektir. Fabian işini kaybeder, Cornelia sinema kariyeri uğruna yaşlı bir
yönetmenle yaşamaya başlar. Fabian durumu “Aşk ve meslek derslerinden çakmış
insan adayıyım” diye açıklar.
Ekonomik olarak ondan çok iyi durumda
olsa da Labude’nin hali de pek farklı değildir. Aynı evde yaşasalar da anne
babası ile bir bağı kalmamıştır. Bir başka şehirde yaşayan ve evlenmeyi kurduğu
sevgilisinin kendisini aldattığını öğrenmiştir. Doktorasının reddedildiği
haberi de gelince artık yaşamanın anlamı kalmaz.
Erich Kästner “Bok
Yoluna Gitmek”te (Haziran 2016, çev. Suzan Geridönmez, Sel yay.)
ekonomik buhranın siyasi istikrarsızlık ve ahlaki çöküşle birlikte nasıl bir
felakete yol açıp faşizmin yolunu açtığını günlük yaşamdan örneklerle
anlatıyor. İnsanların yaklaşan felaketin farkına varmayıp hiçbir şey olmuyormuş
gibi yaşamaları, kendilerini uyaranlara kızıp dışlamaları, ancak işsizlik ya da
tutuklanma gibi kendi başlarına gelen olaylarla biraz uyanmalarını ama hiçbir
tepki göstermemelerini açık bir dille anlatıyor. Hem işlediği konu, hen
anlatımı ile okunması gereken iyi bir eser “Bok Yoluna Gitmek”.
15.07.16
Yorumlar