Adelle Waldman’in ilk romanı Nathaniel P.'nin Aşk Maceraları'nın başında George Eliot’dan bir epigram yer alıyor. “İçinizden geçenleri doğru anlatmak için samimiyetin yanı sıra başka bir şeye ihtiyaç vardır.” Nathaniel Piven'ın (Nate) da temel sorunu bu, içinden geçenleri doğru anlatamıyor. O nedenle de kadınları etkileyen cazibesi, karizması ve entelektüelliği ile kolayca başladığı ilişkileri yürütmekte büyük sıkıntı çekiyor ve sonuç hayal kırıklığı ve ayrılık oluyor. Hayal kırıklığı yaşayan düşündüğümüz gibi Nathaniel değil çoğunlukla ayrıldığı sevgilileri oluyor.
Roman eski sevgililerinden birinin verdiği akşam yemeğine
yetişmek için acele eden Nate’in yeni ayrıldığı sevgilisi ile karşılaşması ile
başlıyor. Bu kısa bölüm aynı zamanda romanın baş kahramanı Nate’in nasıl bir
adam olduğunu da net olarak ortaya koyuyor.
Akşam yemeğine geç kalmamak için acele eden Nate’in hamileyken
ayrıldığı sevgilisine ayaküstü bir kaç cümle edecek kadar ayıracak zamanı
yoktur. İlişki sırasında kullandığı prezervatifin yırtık olmasının kendi kusuru
olmadığı inancındadır. Hızlıca uzaklaşırken kendini temize çıkartacak
bahanelerini sıralamaya başlar. Juliet’le sadece üç – dört kez çıkmıştır. Onu
fazla tanımamıştır. Yatmışlardır ama kız arkadaşı olmamıştır. “Otuz yaşında
kariyeri nihayet yükselişe geçmişken” baba olmak istememesi de ona gayet normal
görünmektedir. Nate giderken Juliet tek bir cümle eder: “Götün tekisin”.
Juliet’in bu cümlesi ister istemez okur olarak bizim Nate’e
bakışımızı belirleyecek, roman boyunca gireceği ilişkileri değerlendirip,
davranışlarını yorumlarken bu cümle belleğimizde önyargı olarak
yankılanacaktır.
Anlatıcı yazara göre kahramanı göründüğü ve tabii
düşüncelerini aktardığı gibi değildir. “Nathaniel Piven, postfeminist 80’ler
çocukluğunun ve siyaseten doğrucu 90’lar üniversite eğitiminin bir ürünüydü.
Erkek ayrıcalığı konusunda her şeyi öğrenmişti. Üstelik vicdanı işlevsel ve
dürüst olmak gerekirse bir hayli yaygaracıydı” diye tanımlar kahramanını.
Gerçekten de Nate’in en önemli özelliği bu “yaygaracı
vicdanı”dır.
Kitabın arka kapağında belirtildiği gibi Nate “Otuzlarının
başında, ilk romanı yayımlanmak üzere olan, iddialı ve geleceği parlak genç bir
yazar”dır. Bu duruma gelmesi de pek kolay olmamıştır. Romanya göçmeni bir
Yahudi ailenin çocuğudur. Ailesi çocukları iyi bir eğitim görsün diye tüm
fedakarlıkları yapmış, Nate de onların beklentisini karşılıksız bırakmamış ve
Harward’ı bitirmiştir. Dünyanın en iyi üniversitelerinden birini bitirdikten
sonra ailesinin beklediği gibi tam zamanlı iyi bir işe girmek yerine tercihini
serbest yazarlıktan yana yapmış, yirmili yaşlarını büyük maddi zorluklar içinde
geçirmiştir. Dergilere, internet bloglarına yazarak, onlardan gelen bölük
pörçük parayla kötü şartlarda yaşamaya çalışmıştır. Kaderini değiştiren bu
şartlara rağmen romanını yazıp bitirmeyi başarması ve buna karşılık iyi bir
avans almış olmasıdır. Yıldızı parlamak üzeredir.
Eski kız arkadaşlarından Elisa’nın evindeki yemeğe katılan
kadınları tek tek inceleyip boy, pos, giyim gibi niteliklerinin analizlerini
yaparak kendine yeni bir kız arkadaşı arayışına girer. Yıldızının parladığı,
kadınların ilgisinin üzerinde olduğu bilinciyle kendine güvenli bir şekilde
etrafı süzer. Ne de olsa çok iyi tanıdığı bir çevrede kendisi gibi yazarlar ve
yazar adaylarının, editörlerin ve yayınevleri çalışanlarının arasındadır.
Herkesi tek tek ayrıntılı bir şekilde inceler, yorumlar yapar, kendine uygun
kadının kim olacağını anlamaya çalışır. Bu halinden iyice ukala ve çok zor
beğenen biri olduğunu anlarız. Baktığı herkeste bir kusur bulmakta üstüne
yoktur ve bu hallerini gördükçe Juliet’in o cümleyi etmekte ne denli haklı
olduğunu daha fazla düşünürüz. Ama biz ne düşünürsek düşünelim kadınlar Nate’i
beğenmekte ve ona ilgi göstermektedir.
Ev sahibesi Elisa’nın flört çabalarına karşılık vermez,
çoktandır yalnız olmasına rağmen kendisinden beklemediğimiz bir şekilde bu
güzel kadınla bir gecelik ilişki fırsatını vıdı vıdı edip başımı ağrıtacak
düşüncesiyle reddedip bu yemekte ilk kez karşılaştığı Hannah'ya ilgi göstermeye
başlar. Hannah bir blogda sağlık yazıları yazarak geçinen ve ilk kitabının
hazırlıklarını yapan bir yazar adayıdır. Nate, genç, güzel, olgun Hannah’dan
çok etkilenir. Hannah da onun ilgisini karşılıksız bırakmaz ve flört etmeye
başlarlar.
Hannah’la bir kaç kez buluşup sohbet ederler. Hızlı bir
çapkınmış gibi görünen ama çok zor beğenen Nate, Hannah’ya gittikçe daha çok
bağlanmaya başlar. Aralarındaki ilişki geliştikçe de Nate yaygaracı vicdanını
daha çok dinlemek ve sürekli kendi kendiyle hesaplaşmak durumunda kalır.
Hannah’ın her hareketini, her sözünü yorumlayıp, anlamlar çıkartmaya çalışır. Ama
doğru anladığı şüphelidir. Epigramda söylendiği gibi içinden geçenleri doğru
anlatmakta da zorlanır, zaten samimi değildir. İlişkiye hep çıkarcı bir
anlayışla yaklaşır, kendinden olabildiğince az verip karşıdan mümkün olan her
şeyi almaya çalışır ve altı ay dolmadan ilişkiyi tüketir. Hannah’la
yaşadıklarının gerçek sevgi, gerçek aşk olduğunu çok sonra anlayacaktır.
Adelle Waldman serbest gazeteci ve kitap eleştirmeni.
Muhabirlik, köşe yazarlığı yapmış. Brooklyn’de yaşıyor. “Nate P.’nin Aşk
Maceraları” (Temmuz 2016, Çev. Şahika Tokel, Yapı Kredi yay.) ilk romanı.
Adelle Waldman’ın kahramanını iyi tanıdığını, en azından aynı çevrelerde
yaşadıklarını anlayabiliyoruz. New York’un genç yazarlarını, onların
çevrelerini, oralarda yaşananları, konuşulanları, arkadaşlıkları, dostlukları
ve aşkları içeriden bir bakış açısıyla ve belki çok fazla ayrıntıya girip
didikleyerek anlatıyor.
The Boston Globe “Adelle Waldman bu kuşağın Jane Austen’ı olabilir”
demiş. İnternetteki söyleşilerden Adelle Waldman’ın bu nitelemeyi sevdiği ve
kabullendiği anlaşılsa da bence erken bir yargı. “Nathaniel P.’nin Aşk
Maceraları” sıradan bir ilişkiyi hiç gerilim yaratmadan, merak unsuruna yer
vermeden adeta yaşandığı gibi anlatırken erkeklerin kadına, aşka, ilişkilere bakışını
sevimsiz erkek kahramanının kişiliği ve tavırlarında sert bir dille eleştiriyor. 15.09.2016
Yorumlar