“Tüm zamanların en ateşli çapkını, skandalların adamı, aşk
makinesi, kumarbaz, dolandırıcı, asker eskisi, kaçak, beş parasız soylu, casus,
serüvenci…” olarak tanınıyor Casanova. Tabii ki çapkınlığı, aşk maceraları en
önemli özelliği. Yaşam öyküsü ile kült olmuş birisi Giacomo Casanova. Sırf
edebiyatın değil tüm Dünya kültürünün bir önemli bir kahramanı. Üstelik Giacomo
Casanova yaşam öyküsünü kaleme alarak kendi efsanesini kendisi yaratmış.
Casanova’nın hızlı bir çapkın olduğu genel kanıdır. Ama
ötesi pek bilinmez. Yaşamını konu alan filmlerde de böyle yansıtılır. Oysa kısa
yaşam öyküsüne bir baksanız yayımlanmış 20 kadar kitabıyla entelektüel bir
yazarla karşı karşıya olduğunuzu anlarsınız. Bilinen tek kitabı “Hayatımın
Hikâyesi” de ilk bakışta çapkınlık maceraları gibi görünse de Casanova’nın hiç
de boş olmadığı hem anlatımından hem de aşk öykülerinin geri planını oluşturan
düşünsel yapıdan anlaşılıyor.
Türkçe’de Casanova üzerine yayımlanmış ve ulaşabildiğim iki
kitaptan Hayran Olunası Casanova’nın (2002, Ayrıntı yay.) yazarı Philippe
Sollers Casanova için “şunu rahatlıkla söylemeliyim ki: XVIII. Yüzyılın en
büyük yazarlarından biri” der ve “yalın, dobra, cesur, kültürlü, baştan
çıkarıcı, eğlendirici. Eylem halinde bir filozof” diye tanımlar onu.
Stefan Zweig Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar’da (8. Baskı,
Mayıs 2014, Doğu Batı yay.) Casanova’nın sanatla içli dışlı bir burjuva
ailesinden geldiğini, çok iyi eğitim aldığını, ana dili İtalyanca’nın yanı sıra
Latinceyi, Eski Yunancayı, Fransızcayı, İbraniceyi kusursuz bir şekilde öğrendiğini,
İngilizce ve İspanyolca konuştuğunu, matematik ve felsefede başarılı, Venedik
Kilise’sinde 16 yaşında vaaz vermiş bir teolog, üniversite eğitimi almış, hukuk
doktorası yapmış olduğunu, profesyonel olarak keman çaldığını, kimya, tıp,
astroloji, simya gibi konularda uzman olduğunu yazar. Ayrıca dans, eskirim,
binicilik ve kağıt oyunlarında dikkati çeken ve de yakışıklı biridir der. “Kendi
isteğiyle bu yeteneklerini anlık şeyler için har vurup harman savurmuştur ve
her şey olabilecekken bu adam hiçbir şey olmamayı, ama hür kalmayı tercih
etmiştir” diye ekler. Zweig’a göre Casanova’nın yazarlığı da, şairliği de,
çevirmenliği de “sathi”dir, “saçma sapan mısralar ve cansıkıcı felsefi
denemeler yazmıştır”.
Türkçede okuduğumuz Giacomo Casanova’nın Hayatımın Hikâyesi
(Eylül 2016, çev Nilüfer Güngörmüş, Everest yay.) orijinal metinden küçük bir
seçme. Hemen her biri bir aşk öyküsünden oluşan bölümlerde Casanova’yı sadece ân’ı
yaşamaktan başka bir şey düşünmeyen, küçük bir zevk için, keyif için tüm
yaşamını, birikimini feda edebilecek “zevk ve tutku” adamı olarak tanıyoruz.
Öyle yakışıklı ve çekici ki kadınlar onu ilk gördüklerinde çarpılıyorlar ama
her kadının gönlünü çalmayı başaramadığı gibi, her aşk macerasından da zaferle
çıkamıyor. Ama anılar sadece aşktan ibaret değil. Casanova’nın güçlü hafızası
ile yazdığı anılardan kadın ya da erkek insanları nasıl kandırabildiğini, hiç
çalışmadan, dostlarından sızdırdığı paralar ve kumar geliri ile geçindiğini,
yaşamı boyunca doğru dürüst hiçbir iş yapmadığını, başının birçok kez belaya
girdiğini, defalarca hapse düştüğünü öğreniyoruz. Üstelik tüm bunları içten,
hatta dobra bir dille, akıcı bir üslupla, çağdaşlarının çoğunda rastlanmayan
bir gerçekçilikle, çuvaldızı kendine batırmayı ihmal etmeden anlatıyor. Anıların
bir bölümünün İstanbul’da geçtiğini de ekleyeyim. Yani Casanova iyi bir yazar
ve Hayatımın Hikâyesi tam metnini merak ettirecek kadar etkileyici bir kitap.
Casanova yaşamının son demlerinde 1789’da çekildiği bir
şatoda anılarını yazmaya başlamış. El yazmasının 3700 sayfa tuttuğu söyleniyor.
1798 Nisan’ında Casanova’yı tedavi etmek için yanına gelen yeğeni Carlo
Angiolini, amcası ölünce Dux’tan bu müsvettelerle ayrılmış. 1820’de Carlo’nun
oğlu müsvetteleri Leipzig’de Alman yayıncı Brockhaus’a satmış. Brockhaus el
yazmalarından yaptığı “ayıklanmış” (sansürlü) bir seçmeyi 1822 -1828 yılları
arasında Almanca’ya çevirtip yayımlamış. Aslı Fransızca olan bu kitabın Almanca
çevirisinden tekrar Fransızca’ya çevrilip ayıklanarak yayımlanması 1826’dan
1838’e dek sürmüş. 1945’de el yazmaları tesadüfen bulunup kurtarıldıktan sonra
1960’da tam metin 12 cilt olarak Fransızca’da basılabilmiş. 18 Ocak 2010
tarihinde Fransız Milli Kütüphanesi 3700 sayfalık el yazmalarını 7 milyon
Euro’ya satın almış. El yazmalarının daha önce yayımlanmamış bölümler
içerdiğine inanılıyor. Bire bir baskısı merakla bekleniyor.
Cazanova’nın hatıraları Türkçede ilk kez 1922’de Arap
alfabesi ile dört cilt olarak yayımlanmış. Hasan Bedrettin’in Fransızcadan
çevirdiği anıların tamamı 1594 sayfa ve ‘Kazanova’nın Sergüzeşti’ adını
taşıyor, Akşam ve Teşebbüs Matbaaları tarafından ciltler basılmış. Milli
Kütüphane kayıtlarına göre Latin alfabesi ile ilk kez 1944’de Ertuğrul Kayıhan
çevirisi ile Kazanova’nın Maceraları (İstanbul Yayınevi) adıyla yayımlanmış.
Casanova’nın anıları Türkçede pek ilgi görmemiş olmalı ki
yeni çeviri için 1967 yılını beklemek gerekmiş. Eros Yayınları’ndan çıkan “Kazanova
– Çapkın Papaz” adlı bu kitabı Mehmet Kerem çevirmiş. 9 Kasım 2008’de
Hürriyet’te çıkan habere göre edebiyat araştırmaları ile tanıdığımız Prof.
Haluk Oral “Mehmet Kerem”in bir müstear ad olduğu ve bu adı Oğuz Atay’ın
kullandığı tezini ileri sürmüş (bkz. “oguzatay.net/oguz-atay-ve-mehmet-kerem-meselesi/”).
Oğuz Atay’ın tüm eserlerini yayımlayan İletişim Yayınları bu konuya aradan
geçen sekiz yılda el attı mı, attı ise ne sonuca vardı? Merak etmemek elde
değil. Haluk Oral’ın tezi doğrulandı ise bu çeviriyi neden yeniden basmaz İletişim
merak etmemek elde değil. Ekleyeyim, Babil Yayınları’ndan çıkmış 2001 baskısı
bir Casanova çevirisi daha var. Bu kitabın çevirmeni de “M. Kerem”. Bu
M.Kerem’le Mehmet Kerem aynı kişi mi, aynı müstear mı? Yani biz bunları
konuşurken Oğuz Atay çevirisi zaten basıldı mı? Bu da ayrı merak konusu.
Türkçede çok Casanova çevirisi yok. Nilüfer Güngörmüş’ün çevirisi
sanırım en iyilerinden, belki de en iyisi. Güngörmüş’ün çevirisinin ilk baskısı
1992’de Anılar (Nisan yay.) adıyla yapılmış 22 yıl sonra “Hayatımın Hikâyesi”
adıyla yeni baskısını okuduğumuz çevirisi 296 sayfa. Türkçedeki tüm çeviriler
sanıyorum Fransızca’dan Almanca’ya çevrildikten sonra tekrar Fransızcaya
çevrilen ve her defasında “ayıklanan” ilk baskıdan kaynaklanıyor. Sayfa
sayılarındaki fark da Türkçeye yapılan çevirilerin birer “seçme” olduğunu
düşündürüyor. Everest Yayınları ya da Nilüfer Güngörmüş kitabın başına bir
sunuş yazısı koysa bu durumu ve anılardan nasıl bir yöntemle seçme yapıldığını
anlatsa iyi olurdu. Tabii, artık Türkçede de Casanova’nın anılarını tam
metnini, ayıklanmamış çevirisini okumanın zamanıdır diye düşünüyorum. 20.10.2016
Yorumlar