Ataşehir Belediyesi’nin “Bu Takside Kitap Var!”
kampanyasının haberini yazar arkadaşım Müge İplikçi’nin facebook paylaşımından
öğrendim.
“Bindiğim takside kitap sohbeti! Teşekkürler Ataşehir
Belediyesi” diye yazmış ve taksinin sağ ön koltuğunun arkasının görüntüsünü
paylaşmıştı. Kitap olması gereken göz boş görünüyordu. “Gerçekten kitap var
mı?” diye sordum Müge’ye. “Torpido gözünde var; okuyacaksanız verebilirim”
demiş şoför. Anlaşılan kitap çalınmasın diye güvenli yere saklamış.
Tabii ki Ataşehir Belediyesi’nin amacı bu değil. Ataşehir
Belediyesi, vatandaşların trafikte geçirdiği zamanı kitap okuyarak
değerlendirmeleri için ilçedeki tüm taksileri mini kütüphaneye çevirmeye karar
vermiş.
“Bu Takside Kitap Var” kampanyası ile 1000 taksiye roman,
şiir, kişisel gelişim kitapları konmuş. Yolcular seyahatleri süresince
taksilerdeki kitapları okuyabilecek, beğenirlerse indiklerinde yanlarında
götürebilecekler. Kitabı okuduktan sonra da isterlerse daha çok kişiye ulaşsın
diye başka bir taksiye bırakabilecekler.
İlk anda, takside kitap okunur mu, diye düşünüyor insan ama
biz İstanbullular başta olmak üzere özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar
zamanlarının büyük bir bölümünü trafikte geçiriyor.
İstanbul'da trafikte kaybedilen fazladan zaman 178 saat
olarak hesaplanmış. 30 dakikalık mesafeyi 69 dakikada kat ediyormuşuz. Navigasyon
şirketi TomTom’un (TOM2), tüm
dünyada 200’den fazla şehrin trafik yoğunluğunu ölçen ‘Trafik Sıkışıklık
Endeksi’ne göre İstanbul en çok trafik şıkışıklığı yaşanan şehirlerin ilk
sıralarında.
Peki trafik şıkışınca ne yapıyoruz? Sıkışmadığında
yaptığımız şeyi! Yani cep telefonumuzla ilgileniyoruz.
TÜİK’in 2015 zaman kullanım araştırmasına göre boş zaman
değerlendirmek için yapılan faaliyetlerde %94,6 ile televizyon izlemek, %69,9
ile akraba ziyaretinde bulunmak ve %55,7 ile arkadaş ziyaretinde bulunmak ilk
sıraları alıyor. Sosyal medyada vakit geçirme oranı %33,9. Okumaya ayrılan
zaman ise % 3,2 (bkz. tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18627).
Ataşehir Belediyesi’nin “Bu Takside Kitap Var” kampanyasını
öğrendiğimde aklıma İBB Kültür AŞ’nin “Seyyar Kitap” projesi geldi. 2006’da
gerçekleştirilen, benim de katkıda bulunduğum projede İstanbullular’ın kamuya
açık yerlerde buldukları kitapları okuduktan sonra yine kamuya açık bir yere
bırakmaları hedefleniyordu. Bu amaçla kolay okunacak bilgilendirici ve eğitici
kitaplar basılmıştı. Bu kitaplar özellikle metro istasyonlarına, otobüs
duraklarına ve parklara yerleştirilen özel standlara konuyordu.
Her birinden 15’er bin basılan kitaplar İstanbullular
tarafından adeta kapışıldı. Ama projenin kitapların dolaşması, okundukça
başkalarına iletilmesi hedefi amacına ulaşamadı. İnsanlar okumak için aldıkları
kitapları tekrar Seyyar Kitap standlarına koymak yerine kendi kitaplıklarına eklemeyi
tercih ettiler.
Radikal Gazetesi’nin de benzer nitelikte bir sosyal
sorumluluk projesi vardı. “Sokak Kitapları” adlı projede kitap okumanın tercih
edileceği düşünülen kafelere özel kitap rafları konulmuştu. Onda da sonuç
benzer oldu. İnsanlar okumak için aldıkları kitapları tekrar okunsun diye
raflara koymadılar ve proje bir süre sonra durduruldu.
O nedenle Müge İplikçi’nin bindiği taksinin şoförünün kitabı
torpido gözünde güvenceye almış olması amaca aykırı ama doğru bir tavır.
Başta Ataşehir Belediyesi başkanı Battal İlgezdi olmak üzere
bu proje akıl edip hayata geçirenleri kutluyorum. 23.08.2017
Yorumlar