Frankfurt’ta gündem aynı



Margaret Atwood, Alman Yayıncılar Birliği Barış Ödülü’nü kazanmış. Törenden bir gün önce basın toplantısındayız. Salon Dünya’nın hemen her yerinden gazetecilerle dolu. Kameralar çalışıyor. İlk soru; “Ödülü kazandığınızda ilk ne düşündünüz?” Atwood, “Eğer ödülü almaya gitmezsem Alman yayıncım beni mahveder, diye düşündüm” diye cevap veriyor. Bu hoş şaka ile basın toplantısı neşeli başlıyor. Ama Dünya’nın gündemi ağır. Atwood da iyi bir edebiyatçı olmasının yanında siyasi duruşu ile de önemsenen bir yazar. Zaten ödülün kendisine verilmesinde bu niteliğinin de payı var. Siyasi duyarlılığının yanısıra tehlikeli, henüz açığa çıkmamış gelişmeler ve akımlara ilişkin dikkati ve insanlık, adalet ve hoşgörü ile şekillenen duruşu ödül gerekçesi. Sorular edebiyattan siyasete kayıyor. Bir Alman gazeteci, içinde Türkiye’nin adı da geçen, haklara ve özgürlüklere atıf yapan bir soru yöneltiyor. Frankfurt’ta gündem her yerde aynı diye düşünüyorum.
69’uncu Frankfurt Kitap Fuarrı’nın açılışını, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve fuarın onur konuğu Fransa‘nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yaptı. Her iki liderin açılış konuşmalarında da ana konu düşünce ve ifade özgürlüğüydü. Ama can alıcı vurgulamayı Alman Yayıncılar Birliği Başkanı Heinrich Riethmüller yaptı. Riethmüller, Türkiye’ye de vurgu yaparak hapisteki yazar ve gazetecilere dikkati çekti ve bunda en büyük sorumluluğun Avrupa ülkelerinde olduğunu belirtti. Merkel’e hitaben, “Tavır gösterin. Bizim demokratik değerlerimiz pazarlık konusu olamaz” dedi.
Geçen yılki açılış törenine de Türkiye’deki durum damgasını vurmuş, Aslı Erdoğan’ın mektubu okunmuştu. Geçen yıl mektubu okunan Aslı Erdoğan, Can Dündar’la birlikte bu yıl fuarın en dikkati çeken konuklarındandı. Panellerde, basın toplantılarında Türkiye’deki durumu anlattılar. Onlarla birlikte Türkiye’den bir çok konuk fuarda söz aldı. Ahmet Şık’a verilen ödülün töreni de dikkati çekti. Uluslararası Af Örgütü standında hapisteki Türkiye Direktörü İdil Eser’in yaşgünü kutlaması da yapıldı. Sanki konuk ülke Fransa değilmiş de Türkiye’ymiş gibi bir hava vardı.
Zeynep Oral fuar değerlendirmesine “En Politik Fuar” (Cumhuriyet, 15.10.17) başlığını atmış. Haklı. Frankfurt Kitap Fuarı her zamankinden daha politikti. Irkçı Alman yayınevlerinin fuara alınması ve aşırı sağcı partilerin etkinlikler yapması, artık gelenekeselleşen İran standı’nı protesto gösterileri bunlardan.
Benim genel izlenimim fuar yönetiminin de, fuarı yapan Alman Yayıncılar Birliği’nin de bilinçli olarak yayınlama özgürlüğüne ilişkin toplantıları teşvik ettiği. Türkiye’deki duruma da özellikle vurgu yapıyorlar. Bunu Aslı Erdoğan, Burhan Sönmez ve Can Dündar’ın katıldığı paneli fuarın yöneticisi Juergen Boss’un yönetmesinden de anlayabiliriz. Çünkü, yayınlama özgürlüğünün olmadığı yerde kitap ticareti yapılamaz. Yayıncılığın ilk ve temel koşulu yayınlama özgürlüğüdür.
Fuar yönetimi, Almanya’nın özgür bir ülke olduğunu ve barışçı olduğu müddetçe hiçbir gösteriye müdahale edemeyeceklerini söylüyor. Doğru bir tavır. Peki aşırı sağcıların etkinliklerine yapılan saldırıları, onları protesto edenlere uygulanan şiddeti nasıl izah edecekler? “Biz şiddetin her türlüsünü kınıyoruz” demekle sorun çözülmüş olmuyor.
Fuarın iyice politik bir alan halini alması çok tartışılacak. Çünkü bu fuar yayıncıların telif hakları alış verişi yapmaları, ticari ilişkilerini geliştirmeleri amacıyla yapılıyor. Beş günün üç günü sadece profesyonellere açık. Büyük yayınevlerinin standları yüzlerce masa ile devasa bürolara benziyor. Fuarın yeni çıkan kitaplarla, konuk ülkeden gelen yazarlarla değil de siyasi nitelikli gösterilerle, kavgalarla anılmasının süreç içinde sıkıntı yaratacağı, katılımı etkileyeceği söyleniyor. 18.10.2017

Yorumlar